22 Ocak mahkemesi yaklaşırken… Diyerek yazmıştık ve 24 Ocak'ta Alparslan Kuytul Hocaefendi tahliye olmuştu; sonrası mâlum... Şimdi de 6 Eylül mahkemesi yaklaşırken, aynı şeyleri söylüyoruz ve tahliye bekliyoruz!
‘İnsanlık uçurumun kenarında’ der
Seyyid Kutup 1960’larda... Aradan geçen 60 yıldan sonra insanlığın uçurumdan
yuvarlanmaya başladığını net bir şekilde söyleyebiliriz; çünkü bu yuvarlanmaya
bizzat şahidiz… Bu tespiti yapan üstad, insanlığın bu durumunun, içinde
bulunduğu büyük bir marazın neticesi olduğunu söyler. Yani bu durumun
hastalığın kendisi değil, semptomu, belirtisi olduğunu ifade eder. Üstad,
insanlığı uçurumdan yuvarlayanın yine insanlar olduğunu, insani değerlerin
iflas ettiğini, gerek batı medeniyetinin gerekse de ideolojilerin insanlığa
sunacağı hiçbir şeyin kalmadığını anlatır. Esasında bunun adı intihardır.
Kuran-ı Kerim bunu ‘kendinizi tehlikeye atmayın kendi ellerinizle’ diyerek
ifade eder. İnsanlık kendini kendi elleriyle, kendi aklıyla, bulduğu gayrı
fıtri ideolojilerle, kurduğu gayrı ahlaki medeniyetle tehlikeye sokmuş ve
gelinen noktada çöküş kaçınılmaz olmuştur.
İşte bu çöküşü gören ve seyirci
kalmak istemeyen kaygılı, diğerkâm, insanlığı ve insanları kurtarmak için
gönüllü mücadele eden adamlar var… Bu çöküşe seyirci kalmayan, toplum gemisini
delenlerle mücadele eden adamlar… Gemiyi delmeye çalışanlara ‘bu gemiyi sana
deldirtmem! Buna müsaade etmem! Ey ahali! Gemimizi deliyorlar; hepimiz
batacağız’ diyen bir adam var… Ülkeyi yakmaya çalışanların elindeki çakmağı-
benzini almaya çalışan, başlayan yangını bir taraftan su ile bir taraftan da
zarar görme pahasına, elleriyle söndürmeye çalışan, yakmayın derken yanan bir
adam… Alparslan Kuytul Hoca… Ve Onun kurduğu Furkan Vakfı…
Alparslan Kuytul Hoca’nın
hayatına, söylemlerine ve Furkan Vakfı çatısı altında yapılan çalışmalara
bakıldığında, toplumun yararına olan işlerin dışında herhangi bir faaliyet
içerisinde olunmadığı görülecektir. Ve tüm bu yoğun faaliyetler içerisinde olan
kimselerin şahsi çıkar peşinde koşmadıkları, bilakis şahsi ikballerinden
vazgeçerek hizmet ettikleri görülecektir. Ancak, İslami kesim de dâhil olmak
üzere, menfaat gütmeden en ufak bir işin yapılmadığı günümüz dünyasında, ‘biz
ücretimizi Rabbimizden bekliyoruz’ diyen gönüllülerden oluşmuş bir hareket pek
de anlaşılamıyor; bu da işin acı gerçeği…
Bugüne kadar suç teşkil edecek
hiçbir olaya karışmamış, hiçbir terör örgütünü desteklememiş bir vakfın
faaliyetleri neden durdurulmak istenir? Neden bu vakıf adına faaliyet yasağı
konulur? Bu vakıf hangi faaliyetleri yapıyor ki bu faaliyetler yasaklanıyor?
Sorularına gelecek olursak…
Furkan Vakfı yıllarca toplumun
gözü önünde gerçekleştirdiği eğitim faaliyetleriyle, toplum gemisi delinmesin,
insani değerler tükenmesin, suç oranları artmasın diye mücadele eden bir vakıf.
Kadın- erkek, genç- yaşlı ayırt etmeden imanlı ve ahlaklı bir toplum oluşsun
diye, eğitim faaliyetleri yapan bir vakıf. Burada temel soru şu: İslami eğitim
vermek suç mu? Evet biliyoruz, maalesef bu ülkede Kur’an öğretmek suç. Ancak
Kur’anın mesajını anlatmak da suç mu? Efendimizin davasını, hayatını,
hadislerini, mücadelesini anlatmak suç mu? Abdesti, namazı, orucu, haccı
anlatmak suç mu? Helali-haramı, zinanın çirkinliğini, hırsızlığın zararını,
kumarın pisliğini, cana kıymanın zulüm olduğunu anlatmak suç mu? Gençlerdeki
şehid olma arzusundan istifade edip, onları başka ülkelere cihada götürmeye
çalışanlara karşı gençleri uyandırmaya çalışmak suç mu? ‘Hiçbir ırkın hakkı
için ölmeye öldürmeye değmez, halkların da hakkını tastamam veren Allah’ın
hakkını savunun’ demek ve terörü tevhid ile önlemeye çalışmak suç mu? Tüm
bunlar, suç teşkil edecek eğitim faaliyetleriyse bunu açıkça söylesinler!
Ülkemizde suç oranlarının hızla arttığı şöyle bir dönemde, suçları önlemeye
çalışma faaliyetleri içerisinde olan bir vakfa faaliyet yasağı koymak ve ‘suç
örgütü kurmak’ iddiasında bulunmak hangi aklın kârı? Bunları suç gören ve bu
faaliyetleri önlemeye çalışan zihniyetin normal olmadığına inanıyorum. Seküler
ve iz’ansız bir aklın ülkemin altını oymaya çalıştığını görüyorum. Din ve
dindar düşmanlığından gözü kararan birilerinin, vatanı kurtarma adına vatanı
suçlulara teslim ettiğini düşünüyorum.
Furkan
vakfının suç teşkil eden(!) faaliyetlerini anlatmaya devam edelim. Bundan 7
sene önce Suriye’deki savaştan kaçan on binlerce insan Türkiye ye sığındı.
Devlet kurumları hiçbir planlama yapmadan sadece sınır kapılarını açtılar.
Elbette açmalıydılar ama özellikle ilk yıllarda, bu insanlara organizeli
yardımlar yapılamadı. Furkan Vakfı, gücü yettiğince, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde
binlerce aileye yardım ulaştırmaya çalıştı. Sahabeden örnek alıp ‘kardeş aile
projesi’ ile yardım seferberliğini bir kampanyaya dönüştürdü. Binlerce ailenin
gıdadan, kıyafete, ev eşyasından yakacağına, ev kirasından sağlık ihtiyaçlarına
(Ameliyat ettirme, ilaç, hasta yatağı teminine kadar…) varıncaya kadar her
ihtiyaca yetişmeye çalışıldı. Hatta Suriyede mücadele eden bazı kimselerin
‘gidin orada bir Furkan Vakfı varmış onlara başvurun, ortada kalmazsınız’
dediklerini kendileri anlattı… Özellikle Adanadaki Furkan Vakfı genel merkez
binasına her gün yüzlerce Suriyeli insan yardım için başvurur, adres
bilgilerini verir giderdi. Vakfın ‘yardım kolu’ (Furkan Vakfı bünyesinde
kurulmuş ve yıllarca fakir ailelere destek amaçlı çalışmış, geniş bir ekipten müteşekkil
bir kol…) ihtiyaç tespit komisyonuyla, istismara da fırsat vermemek için,
başvuran binlerce kişinin evini ziyaret eder, ihtiyaçlar yerinde tespit
edilerek gerekli yardımlar ulaştırılırdı… Furkan Vakfı, sosyal medyada görülen
3-5 kare dışında, hiçbir zaman bu yardımların reklamını yapmadı. Oysa yapılan
yardımlar, sadece yardım kuruluşu olarak çalışan derneklerin yaptıkları
yardımların dahi çok çok üzerindeydi. Bu yardımlar esnasında aç- perişan
insanların hayatları kurtarıldı. Devletin yetişemediği her yere yetişilmeye
çalışıldı.
Böyle
faaliyetler içerisinde olan ve bu faaliyetlerine halkın da şahit olduğu bir
vakfa ‘suç örgütü’ damgası vurulmaya çalışılıyor. Sizce bu damga tutar mı?
Mümkün değil! Nereden tutturmaya çalışacaklar bilmiyorum ama tutacak gibi
görünmüyor. Güneş nasıl ki balçıkla sıvanamaz; Furkan Vakfı da halkın gözü
önünde gerçekleştirdiği faaliyetleriyle, aydınlık- şeffaf bir maziye sahiptir;
dolayısıyla atılan iftiralardan leke tutmayacaktır. Bu Vakfın temizliği
kendindendir; yani prensiplerindendir; kurucusu olan Alparslan Kuytul Hocanın
titizliğindendir.
Furkan
Vakfı davası iddianamesinin, ‘suç örgütü oluşturma, dolandırıcılık vs.’
iddialarıyla ilgili bölümüne baktığımızda, tıpkı ‘terör örgütü propagandası’
iddialarında olduğu gibi çok basit, saçma, zorlama ve zanlardan müteşekkil
gerekçelerle, kocaman iddiaların bulunduğu görülecektir. Birileri bu ifademi
ağır bulabilir ama bu iddianameyi okuduğumda aklıma şu atasözü geldi: ‘Zırva
tevil götürmez’… Atasözleri sözlüğünde bu sözün açıklaması şu şekilde yapılmış:
‘Saçma ve tutarsız söz ne kadar akla yatkın hale getirilmeye, ne denli
yorumlanmaya çalışılırsa çalışılsın, niteliğini değiştirmez, neyse öyle kalır.
Saçma olan bir düşünceyi savunmak için yorumlara girişmek yararsızdır.’ İşte iddianamede
yapılmak istenen buna benzer, hatta bundan daha beter bir durumdur ki şöyle:
Bir zırva iddia üzerinden gidilerek zanlar, vehimler, hatta iftiralar yoluyla
ispat girişimlerinde bulunulmaya çalışıyor... Yani aslında, zırvayı akılla,
mantıkla açıklamaya çalışma garabetinden öte, zırvayla açıklama felaketi ortaya
konuluyor. Dolayısıyla, iddiasıyla da, teviliyle de zırva bir durumla karşı
karşıya kalıyoruz.
Şimdi
bu zırvalıkların olmadığını anlatmak durumundayız… İşimiz zor mu? Bir taraftan
çok kolay, bir taraftan zor. Zor olan taraf şu: Asılsız- ispatsız iddialara
karşı, gerçeği savunmak, gerçek çok zahir olduğu için zordur. Güneş pırıl pırıl
parlarken, kör taklidi yapanların onu inkar etmesine karşılık, ‘vallahi billahi
güneş var’ demek ve bunu ispata çalışmak kolay değildir herhalde… İlkokul
öğretmenim, Engizisyon mahkemesinde yargılanan Galile(Galileo)’nin durumunu
çocuk aklının anlayacağı şekilde anlatırdı. ‘‘Galile dünya dönüyor diyordu…
Engizisyonun yargıçları ‘eğer bunu söylemeye devam edersen seni idam ederiz’
dediler. Galile önce korktu ve gerçeği inkar etti. ‘Tamam o zaman dönmüyor’
dedi. Sonra düşündü ‘dünya dönüyordu ve o bunu çok iyi biliyordu’, ölümü göze alarak
‘çatlasanız da patlasanız da, beni öldürseniz de dünya dönüyor’ diye bağırdı…
Çocuktum ama öğretmenimin de harika anlatımıyla meseleyi anlamıştım ve Galile’nin
gerçeği ölüm pahasına haykırmasından çok etkilenmiştim… Bugün Alparslan Kuytul
Hocamızın ve Furkan Vakfı’nın temizliğini anlatırken, bir nebze de olsa
Galile’yi anladığımı hissediyorum.
Diğer taraftan, iddia edenlerin
işleri ise hakikaten zor. Bu kadar şeffaf ve temiz bir vakıftan, bir suç örgütü
çıkarmaya çalışmak, tekeden süt çıkarmaya çalışmak gibi bir şey… Çıkar mı
çıkmaz? O halde ‘Furkan Vakfı’ davasından da bir suç örgütü kararının
çıkamayacağı aşikârdır.
*‘Hadi oradan!’ deyimi rahmetli Erbakan’dan esinlenilerek
yazılmıştır.
Allah sizden razı olsun Hocam , kaleminize;yüreğinize sağlık,Güneş Balçıkla sıvanmaz demiş Atalarımız,Hakikatler güneş gibi ortada iken onlar istedikleri kadar zırvalasınlar,Allah azze ve celle onların saklamak istedikleri çarpıttıkları hakikatleri ortaya çıkaracaktır elbet,Muhterem Hocamızın da , Vakfımızın da,Davamızın ve Kardeşlerimizin de masumiyeti güneşin önlenemez doğuşu gibi tüm cihana yayılacak ve her yeri aydinlatacaktir Biiznillah
YanıtlaSilAllah razı olsun. .Ne güzel anlatmışsınız hakikatleri..
YanıtlaSilAnlamak istemeyen gözünü öyle kapatıyor ki hem de sıkı sıkı..Güneş var diyoruz parlak diyoruz da yine anlamak istemiyorlar. İnsanlığın durumu hakikahakikaten vehimm..
Kaleminize sağlık hocam çok güzel ifade etmişsiniz. Furkan Vakfı tertemizdir. Elhamdülillah
YanıtlaSil