Yirmili yaşların başımdaydım...
Öğle arası verildiğinde, arkadaşlarla beraber çalıştığım hastanenin yemekhanesine yemek yemeye gittik ve boş gördüğümüz yere oturduk. Bir süre sonra, 4-5 kişilik bir grup yemeklerini alıp bizim tam karşımıza geçti. İçlerinden birisi yemeğe başlar başlamaz, oldukça yüksek bir sesle Peygamberimiz aleyhine konuşmaya başladı. Mevzuyu O'nun evliliklerine getirdi ve benim buraya yazmayı bırakın, düşününce bile haya edeceğim kelimeler sarfetti. Kadın, henüz konuşmasının başındayken kendi kendime 'Ya Sabır' deyip durdum; ama artık çirkefleşince cevap vermeye başladım. Efendimizin özel hayatındaki durumları izah ettiğimde anlayacak bir kadın değildi. Sakin bir ses tonuyla konuşmaktan anlamayan ve insanlara da aldırış etmeden yüksek sesle konuşan kadına ağzının payını vermemin farz olduğunu kesinkes anlamıştım. Nasıl cevap vermezdim? O, tertemiz bir insan hakkında utanmadan konuşurken, ben nasıl olur da Peygamberimi savunmam dedim ve konuşmaya başladım. O konuşuyordu ben konuşuyordum... O konuşuyordu ben konuşuyordum... Artık ayağa kalkmıştık; yemekhanedekiler dikkatle bize bakıyorlardı. Tek bir Allah'ın kulu karşıdaki terbiyesize 'sen ne diyorsun' demedi. Kadın en son 'ya ben, sana bir laf mı ettim; Muhammede söyledim ne bu öfken' dedi. Ben de: 'Keşke bana söyleseydin. Bana söyleseydin ben kendimi müdafa etmezdim; cahilliğine verir 'cahildir; hadi selametle' deyip uzaklaşırdım.'' dedim. Kadın bu sözüme hayret etti çekip gitti. Daha sonra da ne zaman beni bir yerde görse yolunu değiştirmeye başladı.
Peygamberimiz(SAV) bizim değerimizdir; değerlimizdir. O'na hakaret edene hiç olmazsa dilimizle olsun cevap vermeyeceğiz de lal olup Şeytan mı kesileceğiz! Ebu Bekir O'na saldıranlara gövdesini siper ediyordu, kandan heykele dönüyordu. Hz Ali O'nun yatağına yatıyor 'O'na canım feda' diyordu. Uhudda Katade bedenini siper ediyor, gözü çıkıyordu... O(sav)'nun bedeni yok ama adı var ve bizim de O(sav)'na imanımız var. O(sav)'nun adını lekelemek O(sav)'nun getirdiği dini lekelemek demektir. O'nun adını lekelemeye çalışanlarla vargücümüzle mücadele ederiz. Elbette provakasyona gelmeyiz ama zillete de düşmeyiz... Böyle müdafaları basit veya gereksiz görenler, mevzu bahis kendi liderleri/önderleri olduğunda onlara en ufak söz söyletmezler. Hatta onları korumak için yasalar bile çıkarırlar.
Bugün İslami kesimden olduğunu düşündüğümüz insanların tutumları ise daha ilginç. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da bir komleks ve bir savrulma almış başını gidiyor. Onlar, marjinal ve radikal bir Marksist, ideali uğruna mücadele verdiğinde, alabildiğince alkışlarken, samimi bir müslüman olması gereken tepkiyi veya davranışı ortaya koyduğunda 'gelenekselci veya marjinal' gibi yaftalayabiliyorlar.
Kim ne yaparsa yapsın O(sav) her daim çok sevildi ve hiç bir zaman unutulmadı, unutulmayacak. Kur'an bize, Peygamberimiz ilk gönderildiğinde, müşriklerin O(sav)'nun için 'raybe'l menûn' dediğinden bahseder. Raybe'l menun yani; zamanla unutulup gidecek kişi. Müşrikler O'na böyle demiştir; ama O(sav), zamanla daha çok tanındı, daha çok sevildi. O'na böyle diyenler unutulup gitti. Bugün de O'na düşmanlık edenler unutulup gidecek; ama O, sevilmeye, izinden gidilmeye, kurduğu mükemmel medeniyet yeniden inşa edilsin diye mücadele edilmeye devam edilecek.
Biliyorum, O'nu gerçekten müdafaa etmek O'nun getirdiği yaşam tarzı, tevhid ve adalet merkezli medeniyet için mücadele etmektir. Ancak adını bile müdafaa edemezsek, canla- başla bu büyük mücadeleyi ortaya koyabilir miyiz?