Yaklaşık 2 aydır süren, Ramazanın başından
beri de artarak devam eden bir mücadele veriliyor. Bu neyin mücadelesi? Aslında
her şey Korona süreciyle başladı. Alparslan Kuytul Hoca henüz AVM’ ler
kapanmadan ve birçok sosyal ortamda hayat devam ederken Cuma namazının
yasaklanmasına tepki gösterdi. ‘Tedbirlerle Cuma kılınmalı, Cuma namazı farz
bir namazdır’ dedi. Hatta nasıl tedbirler alınacağını da tek tek sıraladı.
Ancak ne diyanetten ne de cemaatlerden bu konuda herhangi bir görüş ortaya
atılmadı. Cuma ve camilerle ilgili konuşanlar sadece TV’ye çıkarılan
doktorlardı. O doktorların açıklamaları ise insanları bir pandemiden korumaktan
ziyade namazdan koruma(!) amaçlı garabet hatta felaket açıklamalardı. Hatta
bazıları hızlarını alamayıp öyle şeyler söylediler ki ‘ben müslümanım’ diyenin tahammül
sınırını zorlanacak cinstendi. ‘Namaz kılanların salyası aktığı için o
halılarda namaz kılmak çok ciddi sakıncalar ihtiva ediyor’ gibi açıklamalara
İslami camiadan yine neredeyse tek kelime çıkmadı.
Bu arada devlet ricalinin bazı
toplantılarından alınan görüntülerde sosyal mesafe vs. ye uymadığı açıkça
görülüyordu. Ve 23 Nisanda tüm devlet erkanının dip dibe Anıtkabir’e yürüyüşü, devletin
pandemi konusundaki ciddiyetsizliğinin veya işin içinde başka işler olduğu
düşüncesinin pekiştiği durum oldu. Hakikaten onlar niye öyle yürümüşlerdi. Bu
canları çok kıymetli olan güruh halkın gözünün içine baka baka neden bu kadar
tedbirsiz yürür ki! Bu duruma gaflet hali demek mümkün değildi. TV’lerde dakka-
saat ‘koronadan öldük- ölüyoruz’ denilen günlerde bu insanların bu rahatlığını
gaflet diyerek geçiştirmek ahmaklıktı. Alparslan Kuytul Hoca ve Furkan gönüllüleri
bu ahmaklığı göstermedi.
Ve Mayıstan bu yana her hafta bazı
yasaklar kaldırılmaya ve tedbirler hafifletilmeye başlandı. Açıklanan bu
normalleşme paketlerinde Cuma namazının lafı bile geçmiyordu. En son kapanan,
hava sirkülasyonunun asgari düzeyde olduğu, insanların saatlerce dolaştığı
AVM’lerin açılacağından bahsedenler, camilerle ilgili orta vadede bile bir
tarih vermiyordu. Alparslan Hoca bu duruma ciddi tepki gösterdi. ‘Her yerde
normalleşmeye gidilirken camiler neden açılmıyor; cumalar neden kılınmıyor! 90
bin kaybın yaşandığı Amerika’da, 50 bin kaybın yaşandığı Avrupa’da camiler
açılırken Türkiye’de neden açılmıyor!’ cümleleriyle İslam’ın bir hocası olarak
İslam’ın mabedlerinin açılmasını ve ibadetlerin yapılmasını istedi. Ve bu
konuyla alakalı yaptığı her konuşmada, camiye öyle bodoslama girmekten değil,
tüm tedbirleri alarak girmekten bahsetti… Aslında büyük ihtimalle bu ısrarlı
konuşmaların sonucunda 12 Haziranda kılınacak diye kararlaştırılan Cuma namazı
29 Mayıs’a çekildi.
Artık Ramazanın son 10 gününe girilmişti ve
yine acayip bir durum oldu. Diyanet işleri başkanlığından itikaf için uygun
görülen camilerde itikafa girileceği ile ilgili bir genelge yayınlandı. Ancak
ne yazık ki bu da hemen sonra iptal edildi. Tabi doğal olarak düşünen her insan
gibi Alparslan Kuytul hoca da bu durumda bir tuhaflık, bir çift başlılık
olduğunu gördü ve bu durumu da en net şekilde ifade etti…
Bu
arada sosyal mesafeye dikkat ederek caminin avlusunda Kuran okuyan 3 kişi 50
polisin müdahalesiyle emniyete götürüldü…
Yine Furkan gönüllüsü olduklarını
söyleyen talebelerin kaldığı ve milli eğitimin 1 ay önce ‘mesken’ olarak
tutanak tuttuğu evler bir anda ‘yurt’ kapsamına girdirilerek 20 Mayıs Salı
günü- Kadir gecesi sabahı- kapatılma kararının verildiğinin haberi alındı…
Bu arada
Ramazan boyunca camiler açılmadığı gibi camilerin mahyaları bile yanmadı.
Ülkede adeta Ramazan atmosferi oluşmasın diye birileri elinden geleni
yapıyordu. Alparslan Kuytul Hoca buna da ciğeri yanarak tepki gösterdi… Furkan
gönüllüleri ise evlerine ‘Rahmet ayı Ramazan hoş geldin’ yazılı pankartlar
astılar. Bu pankartların da bir kısmı söküldü, asanlar gözaltına alındı, hatta
darp edildi…
Ve dün… Gündüzünde sosyal medyaya Alparslan Kuytul
Hoca’nın ‘Cuma günü (yani bayram yasağından 1 gün önce) bayramda sokağa çıkma
yasağına inat ailemle, arkadaşlarımla bayramlaşacağım’ sözleri gündeme bomba
gibi düştü. Oysa ne sokağa çıkma yasağını çiğneyeceğini ne de sosyal mesafeyi
çiğneyeceğini söylemişti. Esasında herkesin bayramdan hemen sonraki gün
yapacağı bayramlaşmayı, bayramdan 1 gün önce yapacağını söylemişti. Ancak Onun
muhalif ruhla söylediği ve söylerken birilerinin aslında milleti hizaya
getirmekten başka işe yaramayan uygulamalarını ortaya döken sözleri, birilerini
rahatsız etmişti.
Ve dün gece… Bazı Furkan gönüllüleri
Ramazan bitmeden hiç olmazsa birkaç teravihi camide kılmak için (sosyal
mesafeye dikkat ederek-maskeleriyle) bazı camilerin avlusuna gittiklerinde
müthiş bir polis şiddetiyle karşı karşıya kaldılar. Bu şiddet o derece feci idi
ki kimisinin gözü mosmor, kimisinin taktığı maske kıpkırmızı olmuştu… Oysa bu
insanlar namaz için oradaydılar… Arkadaşları haksız yere darp edilen insanlar
da gece boyunca onların sağ-salim karakoldan çıkışını bekledi…
Akşam polis
ablukasındaki Alparslan Hocanın evinin önünde otururken bir arkadaş ‘hocam
kardeşlerimizin namaz için yaralanmaları inşallah islami camiayı uyandırır’
dedi. Şaşkın bir şekilde ona baktım ve ‘kesinlikle anlamayacaklar hatta yanlış
anlayacaklar’ dedim. Ve devâmen: ‘Bu çabayı öncelikle Allah görüyor ve O bundan
memnundur. İkincisi İslam düşmanı olan, memleketin gitgide, hakkı söyleyen
cemaatlerden temizlenmesini isteyen o malum komite ise rahatsızdır. Bu iki gaye
gerçekleşirse bu en önemli sonuçtur. Münferiden hakkaniyetli davranan hoca veya
aydın kardeşlerimiz hariç, bu ülkede İslami cenah ruhunu kaybedeli yıllar oldu.’
Dedim.
Kardeşlerim, Rabbani
metod böyledir... ‘Onlara itaat/ beyat etmeyin ama marjinal de olmayın’ der. Rabbani
metod şiddete başvurdurmaz; illegal bir yol değildir. Bu metodda kimseye el
kalkmaz ama din-dava sonuna kadar en gür seda ile savunulur. Bu metodda güce
göre davranma vardır ve bu güç gayrı meşru/illegal yollara girdirmez. Bu metod
Mekke’de Efendimiz’in hakkı haykırmasını söyleyen ancak fiilen güç
kullanmasını(şiddete başvuru) yasaklayan bir metoddur. Bu metodda tüm
kınamalara rağmen Taif’in her çadırına girilir, birileri sistem için tehlike
görse de taşlanma pahasına da olsa hak ve hakikat anlatılır. Bir avukat
kardeşimizin sözüdür bu ‘insanlar şunu unutuyor: Bu davada taşlanma da vardır!’
İşte bugün biz taşlanıyoruz. Nedenlerini yukarıda yazdım. Bir hikayeyi-masalı-
ütopyayı değil, acısıyla tatlısıyla, neş’atıyla-kederiyle bir dini yaşama ve anlatma
çabasının cilveleridir bunlar. Ama bu taşlamalardan daha çok, insana en ağır
gelen, kardeşlerimizin bu durumu anlamamasıdır…
Esasında
Türkiyede bir çok olay gibi bu olay da İslami cenah için bir imtihana
dönüşmüştür. Zamanında ‘Arap baharı’ denilen aldatmacayı anlayamayanlar, ‘bahar
geldi, diktatörler devriliyor’ diye bayram edenler, bugün de bu olayla,
medyanın vs.nin yansıttığı haberlerin de rüzgarıyla fıkha göre düşünmeyi (Cuma
farz, bir farz ne zaman terkedilir, tedbir alınarak gerçekten kılınamazmıydı…)
bir kenara bıraktı. Maalesef İslami cenahın en büyük handikapı İslam fıkhına
uygun siyasi bakışın zayıflığı ve rabbani metodun ilkelerinden habersiz bir
şekilde karar verme anlayışı... Bizim cenahta bu sıkıntılar devam ettiği müddetçe, birbirimizi anlamamız mümkün değil... İmtihanlar bitmeyecektir ve bu imtihanları İslamın ilkelerine göre değerlendirip ona göre davranmayanlar kaybedenlerden olacaktır.
Özetle:
Suçumuz İslami duyarlılığımız.
Suçumuz bir farzın hangi durumlarda terkedileceğini iyi
bilmemiz
Suçumuz 2 ay boyunca camileri mikrop yuvası gibi göstererek
insanları camilerden soğutanlara tepkimiz
Suçumuz Ramazan’ın ruhunu öldürmeye çalışanlarla mücadele
etmemiz
Suçumuz totaliterleşmeye karşı çok net bir mücadele ortaya
koyuşumuz
Suçumuz ülkemiz adım adım Ortadoğu ülkesi olmasın diye
mücadele edişimiz
Suçumuz herkesin sustuğu yerde konuşmamız
Allah razı olsun kıymetli hocam
YanıtlaSilAllah sizi başımızdan eksik etmesin. Allah razı olsun bizi aydınlattığınız için
YanıtlaSilAllah razı olsun hocam kesinlikle Haklısınız...
YanıtlaSilYüreğinize dilinize kaleminize sağlık kıymetli hocam 🌹
YanıtlaSilSonuna kadar haklısınız haklıyız
YanıtlaSilKaleminize sağlık hocam
YanıtlaSil