İnsan bazen
derin bir boşluğun içinde hisseder kendini. Yusuf’un içine düştüğü kuyu,
Yunus’un yuttuğu balık gibi derin, karanlık ve sanki çıkılması imkânsız bir
boşluğun… İşte Yusuf ve Yunus Peygamberlerin dışındaki o boşluk, bugünün
insanının yüreğinde, ruhunda çöreklenmiş durumda. Boşluk insanın dışındaysa
ondan kurtulmak kolaydır da, içindeyse, kendinin bir parçası olduysa, ondan
kurtulmak imkânsız değildir ancak, kolay da olmayacaktır.
İnsanı böyle
derin bir boşluğa ne veya neler sürükler? İnsanın içindeki boşluğu oluşturan en
büyük düşman içindeki kurttur. Onu günden güne kemiren ve bazılarında kurttan
öte yıla dönüşmüş olan, ruhunda büyük bir boşluk oluşturan düşman. İnsan, eğer
o yılanların boynunu vurmaz, boğazını sıkmazsa, zamanla o yılanlar onun
boğazını sıkacak ve onu bitirecektir. İşte insanı kemiren o yılanlar nefistir.
İnsan nefis
belasını hiç olmazsa zayıflatmazsa, onun her sesine kulak verir ve celladına âşık
mahkûm gibi onun peşinden gider. Bu peşinden gidilenler dünya hayatının basit
metaı olan geçici zevklerdir. İnsan bu geçici zevkleri elde ettiğinde, bunların
aslında bir ‘hiç’ olduğunu anlar; elde edemediğinde ise, zaman aşımına
uğrayarak yok olan sevgisi, o nimetin hiçliği anlamasını sağlar. Yani elde
edilen nimet de, elde edilemeyen nimetin yaşattığı zarar da (duygu kaybı,
düşünce kaybı ve tüm bunların sebep olduğu zaman kaybı) yürekte bir boşluk
oluşturur.
Deler ki;
Leyla’ya Mecnun’un çöllere düştüğünün, deli- divane olduğunun haberi gönderilir...
Leyla Mecnun’un yanına gider bir o tarafına bir bu tarafına geçer. Mecnun bitap
bir şekilde gözlerini kısarak yanındaki karaltıya bakar: ‘Gölge etme çekil
güneşimden’ der. Leyla: ‘Benim ben Leyla’ dediğinde Mecnun tarihe geçen o
meşhur sözlerini söyler: ‘Sen Leyla isen bu bendeki Leyla kim?’ Bu cümle,
mecâzi aşkta yaşanan şokun, hayal kırıklığının, en bariz örneklerindendir. Yani
aslında lisanı hal ile Mecnun şöyle der: Sen misin gönlümü-ruhumu aşkıyla
doldurduğum. Sen misin deli-divane olup aklımı yitirdiğim. Sen misin vuslat
için geceler boyu ağladığım; geçmişimden geleceğimden vazgeçtiğim; hayatımı
ortaya koyduğum. Sen misin canımı hiçe saydığım, uğruna dünyaları karşıma
aldığım… Gönlümdeki derin sevda sen misin? Mecnunun gönlünde o an, sevdasından
daha derin bir boşluk oluşur…
Sanıldığının
aksine Leyla ile Mecnun hikâyesinin sonu hicranla bitmez. Evet, bir ayrılık
vardır ama vuslatın hakikisinin olduğunu düşünürsek, bu hikâyeye ayrılık hikâyesi
demeye dilimiz varmaz. Mecnun Leyla’ya değil ama Mevla’ya kavuşur… Her insanın
Leylası ayrıdır ve esasında Leyla içimizdeki boşluğun müsebbibidir. Ondan
kurtulmadıkça boşluktan kurtulamayız. Bazen Leyla’dan taraf yaşanılan bir hayal
kırıklığı Leyla’yı bir anda gözden düşürür ki, bu durum da insanı boşluğa
düşürür. Bir kitap yazacak duygulara sahipsindir ama Leyla öyle bir söz eder ki
veya öyle bir vefasızlık yapar ki, yazdığın kitabı yaktırır sana. O kitap
yanarken içinde derin bir boşluk oluşur.
Psikologlar
boşluğa düşen insanların içinde bulunduğu durumu ‘varoluşsal boşluk’ olarak
nitelendiriyor. Kişi bu durumda şu temel soruyu soruyor: Ben ne için
yaratıldım? Aslında insanın aklına bu temel soruyu getirip, onun boşluğa
düşmesini sağlayan Allah cc’dır. Çünkü insan boşluğa düşmedikçe, kurtulma
arayışına girmeyecek. Arayışa girip hakikati bulmaya çalışan insana Allah Azze
ve Celle cevabı Kelamullah’ı ile bizzat vermektedir. Yaradan sorunun cevabını
‘Kulluk’ diye bildirir. Bu cevap hayata anlam kazandıran harika bir cevaptır. Hayatta
serkeşlik, başına buyrukluk yok! Kölelik, esaret de yok! Kulluk var! Çünkü
fıtrat kulluk üzerine programlanmış bir yapıdır. İşte bu fıtrata uygun olan
varoluşsal gerçeklik yani kulluk yaşandığında, teslimiyetin içinde gerçek bir
özgürlük hissedilir. İnsan, insana kul olmamanın onuru ile ve Rabbine kul
olmanın hazzını bir arada yaşar. Ve bu kulluk insanın ruhunu öyle bir doldurur
ki, hayatı öylesine kapsar ki, insanın hayata ve metaa bakışı değişir. Bu
durumu en iyi anlatan : ‘Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm
alemlerin Rabbi Allah içindir’1 ayetidir. Hayatı ve hayatın içindeki
en hakiki ve zorlu gerçek olan ölüm evresini de dahil ederek özetleyen bu ayet
anlaşıldığında, hayatın anlamı konusunda bir yanılgı oluşmaz ve varoluşsal
boşluk denilen o dehlize girilmez.
İnsan, hayatı
anlamlı kılacak kulluğu yaşarken, ona en büyük yardımcı, mutmain bir kalptir.
Bizleri şu dünya boşluğunda boğulmaktan kurtaracak, içine düştüğümüz karanlık
kuyudan çıkartacak, Hablullah (Allahın ipi) olan Kur’andır. İşte Kuran şöyle
buyurur: ‘Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.’2
Kalp mutmain olmadıkça, azaların ve o azaların yaşattığı hayatın dolu bir hayat
olması imkansızdır. Zikrullah hayatı serkeşlikten kurtarır. Zikir deyince
Resullullah akla gelmeli. Onun zikir hayatı bizim için örnektir. Onun zikir
hayatına baktığımızda, zikrin tüm hayatını kapsadığını görüyoruz. Hayata
yayılmış zikir, insanın ayakta kalmasını sağlayan en önemli dayanak
noktalarındandır…
Bu hayat hep
böyle geçmiyor, geçmeyecek. Hastalıklar, acı kayıplar muhakkak yaşanacak.
Günümüz insanı gerek kendisi gerekse de sevdikleri için kaçınılmaz olan ölüm,
hastalık gibi durumları kabullenmede, bunlara sabır göstermede zorlanmaktadır.
Böyle durumlarda yıkım yaşayan insanlar boşluğa düşüp buhran hallerine
girmekte, hatta intihar düşüncelerine bile kapılmaktadır. İşte hayatın tamamını
kapsayan zikrullah, yani dilin daim ‘Allah’ demesi, insana güç verecek, dayanak
olacak, düştüğü boşluktan onu kurtaracaktır. Dilden kalbe bir yol gider… Ve bir
süre sonra kalp de Allah demeye başlar… Kalplerimizi O’nun aşkıyla doldurmak ve
acılara dayanıklı hale getirmek için, kalbin gıdası zikrullahı dilimizden düşürmeyelim.
Otururken- yatarken, konuşurken- susarken, iyilik halinde- hastalık halinde,
sevinçliyken- hüzünlüyken zikrullah…
Boşluğa
düşmenin bir sebebi de sevgi eksikliğidir. İnsan, önce ve en çok Rabbini
sevmelidir. Çünkü insana en yakın olan Allah’tır. ‘Kullarım sana benden soracak
olursa muhakkak ki ben onlara çok yakınım bana dua ettiği zaman duasına icabet
ederim…’3 ‘Biz insana şah damarından yakınız’.4 Ne kadar
sıcak, sevgi dolu ifadeler… Rabbin yakınlığı kulun Rabbe muhabbetini arttırır.
Yani Allah kulunu sevince kul da Allah’ı sever ve O’nun yolunda mücadeleyi de
severek göze alır, O’nun razı olacağı işleri yapar… İnsan Rabbini sevdiğinde
o sevgi yüreğindeki boşluğu gerçek manada doldur. Aynı insan eşini de çocuğunu
da sever, sevmeli. Ancak şu unutulmamalı, en ideal evlilik dahi insanı mutmain
etmez, ruhunu tamamlamaz. İnsanın eşiyle gönlü huzur bulur ama gönlü mutmain
olmaz ve itmi’nan arayışı bitmez…
İnsanın
kendini sevmesi de boşluğu gidermenin bir yoludur. Hayatımız boyunca ve hatta
öldükten sonra da daima yanımızda olacak olan, bir Rabbimiz bir kendimiziz. O
halde bizi biz yapan ruhumuzu sevmemiz lazım. Peki, nasıl seveceğiz. Onun
fıtratını bozmayarak. Fıtratı bozulmuş bir ruhu sevmek, egoyu sevmektir ki bu
kibirdir. Mesela, günah işlemişsek kendimize olan sevgimiz azalmalıdır. Eğer
günahlarımıza rağmen sevgimiz aynı ölçüde devam ediyorsa, bu sevgi, kendimizden
muzdarip bir şekilde, bin pişman bir vaziyette tevbe etmemize engel olur… Ancak
genel olarak, haramlara girmediğimiz durumlarda kendimizi (ruhumuzu) sevmeli,
kendimizle anlaşmalı, Rabbimizin fıtratımıza bahşettiği güzel yönlerimizi
keşfetmeli, bunun için Rabbimize hamdetmeli, kusurlarımızı da gidermek için
gayret göstermeliyiz… Kendi fiziğinden, zekâsından, yeteneklerinden memnun
olmayan ve hep başkalarına özenen kişinin kendini keşfetmesi, kendi olarak
yaşaması mümkün değildir. Kendisi olarak yaşamayan bir insanın hayatı,
melankoliden yani boş hayallerden müteşekkil bir hayattır. Bu durum boşluğa
düşmenin ta kendisidir… Bundan kurtulmanın yolu yukarıda yazıldığı gibi
haramlardan kaçınarak kendine olan sevgi/ saygıyı kaybetmemek ve yaratılıştan
verilen özelliklere rıza göstererek, bu özellikleri geliştirmeye ve hak yolda
kullanmaya gayret göstermektir.
Kişinin
kendini ilgilendirmeyen, boş işlerle meşgul olması, boşluğa düşmesinin en
önemli sebeplerindendir. Efendimiz bu konu ile alakalı kısacık bir hadisle, hem
uyarısını yapar hem de güzel bir Müslüman olmanın yolunu gösterir. ‘Kişinin
Müslümanlığının güzelliğindendir; kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi’5
Kişi, faydasız işlerle zamanını öldürmemeli; başkalarının hayatıyla değil kendi
hayatıyla ilgilenmelidir. Doğru hayat felsefesi budur. Boş ve gereksiz işlerle
ilgilenen insanın hayatı bomboş bir hayattır. İmam Şafi’nin dediği gibi: ‘Hak
ile meşgul olmayanı batıl işgal eder.’ Yani hayata batılın işgâliyeti, mâlayâni
ile ilgilenen insanın halidir. Çözüm: her insan şunu bilmeli ‘Benim kendim gibi
bir derdim var. Beni ilgilendirmeyen işlerle meşgul olarak vaktimi harcamam
ömrümü israftır’. Hayatta ne ile meşgul olması gerektiğini bilmeyip de mâlayani
ile uğraşmaya: ‘Boşluğu boşlukla doldurmaya çalışmak’ da diyebiliriz.
Tüm bu boşluğa düşüren sebep ve çarelerden
farklı olarak meseleye şöyle de bakabiliriz. Aslında fizik kanunlarının da bize
öğrettiği bir gerçek vardır ki ‘kâinat boşluk kabul etmez’. O halde içimizde
var olan problem boşluk mudur? Yoksa hayatı/ruhu yanlış şeylerle doldurma
mıdır? Esasında bu sorunun cevabını
TEVHİD bize veriyor. Tevhid, İslam’ a ilk adımı attırırken işe kalbin
tahliyesi ile başlıyor. Buradan anlıyoruz ki aslında bir boşluktan ziyade kir/pas
var kalplerde. Tevhid Lâ diyerek önce bu kirin/pasın temizlenmesini ve kalpte
temiz bir boşluğun oluşmasını sağlıyor. Sonra da ‘illallah’ sözü ile o boşluğu Allah
ile (Davası, gönderdiği hayat tarzı) doldurmamızı istiyor.
Son olarak
tüm bunların yanı sıra bazı pratik tavsiyeler de içimizdeki boşluğu gidermede
etkili olacaktır. Güzel arkadaşlıklar kurmak, tefekkür için kısa süreli uzlete
girmek ve doğa yürüyüşleri yapmak, bir hayvan beslemek, hasta ziyaretini ihmal
etmemek, bize mutluluk verecek, yeteneğimize uygun bir uğraş edinmek. Mesela
fotoğraf çekmek, spor yapmak, seyahat etmek gibi…
Rabbim hepimize, boş kaldığımızda (boşluğa/rehavete
düşmeden) Rabbimiz’e rağbet ederek tekrar yorulduğumuz6, hayırlı
işlerle dopdolu hayatlar nasib etsin…
1-En’am 162
2-Rad-28
3-Bakara- 186
4-Kaf- 16
5-Tirmizi/Zühd; İbni Mace/ Fiten
6-İnşirah-7
Kelâmınız kalbimizi dinlendiriyor hocam.Allah razı olsun.
YanıtlaSilNe güzel ifade etmişsiniz içimizdeki boşlukları hep dünyalık işlerde doldurduk farkına varamadık boşluğun gerçek kaynağının Rabbimizle araya konan dünya kadar dünyalık duyguların olduğunun Rabbime şükrediyorum ki artık hayatımı Alemlerin Rabbi için formatlama imkanı buldum. Sonsuz hamdi senalar olsun. Iyiki sizleri tanıdım ıyiki varsınız Sizi Allah için seviyorum kıymetli hocam .
YanıtlaSilAllah razı olsun hocam..
YanıtlaSilYüreğinize sağlık Hocam
YanıtlaSilAllah razi olsun
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı. Allah razı olsun
YanıtlaSilEmeğinize sağlık her zamanki gibi içinizden geldiği gibi yazmışsınız Allah razı olsun
YanıtlaSilEmeğinize yüreğinize sağlık kıymetli hocam
YanıtlaSil