Siyasiler arka arkaya açıklamalar
yapıyor. Biz kazandık; yok biz kazandık; bazı yerleri kaybetsek te esas da
kazandık vs. vs. Sadece bu seçim anlamında değil, Türkiye’de genel olarak
siyaseten gelinen şu noktada ‘kim kazandı, kim kaybetti’ sorusunu sorarsak, bu
soruya bizim cevabımız: ‘Kazanan henüz belli değil; ancak kaybetmeye
başlayanlar belli’ şeklinde olacaktır. Çünkü henüz bitmediği aşikar olan bir
mücadelenin sonucu ilan edilmez.
Şimdiden Türkiye siyasal
tarihinde unutulmayacak seçimler arasına giren bu seçimin sosyolojik açıdan bir
değerlendirme yapılmayı hakettiğini düşünüyoruz. Değerlendirmemizi sadece oy
oranları üzerinden değil, ideolojiler, ilkeler ve halka verilmek istenen
mesajlar üzerinden yaptığımızda, ortaya enteresan bir fotoğraf çıktığı
görülecektir.
Bu seçim, direkt veya dolaylı
olarak, din üzerinden mesajların yoğun olarak verilmeye çalışıldığı bir seçim oldu.
Kimileri ‘biz de dindarız’ diyerek, kimileri ise ‘o kadar da dindar değiliz’
diyerek prim yapmaya çalıştı. Alınan sonuçlara bakıldığında ‘biz de dindarız’
diyenlerin halkın nazarında karşılık bulduğu tartışmasız bir şekilde
görülecektir. Bu durum da gösteriyor ki din, dindarlık ve dindar kitle, bu mücadelenin sonucunda başat rol
oynayacaktır.
Bu seçim, ılımlı İslamcıların
tribünlere dönük İslami söylemleri oldukça azalttığı;* laik olduklarını daha
görünür şekilde vurgulama gereği duydukları bir seçim oldu. Ancak bu laik
söylemleri, kendi tabanlarını oluşturan halk kitlesinin de duyduğunu (halkı
sağır, düşünmeyen ve kendilerini her türlü desteleyecek kitle olarak gördüklerinden)
düşünmediler veya bir yerlere mesaj vermenin derdiyle halkın duymasını
umursamadılar. Bunun en tipik örneği seçimden birkaç gün önce İzmir adayı Zeybekçi’nin ’21.
Yüzyılda içkili mekânları tartışmak, gericiliktir; yobazlıktır’ sözleri ve AKP’nin
buna tepki göstermeyerek bir nev’i onaylaması oldu.
Bu seçim, katı laik söylemleri
bırakan ve Kemalizm vurgusunu da göze sokar gibi yapmayan, propaganda
çalışmalarında ılımlı İslami söylemleri ve de eylemleri ile halkı şaşırtan
CHP’nin yıldızının parla(tıl)dığı bir seçim oldu. İstanbul adayı İmamoğlu’nun
ortaya koyduğu profil, Kur’an okumalar, Eyüp Sultana gizlice(!) gitmeler gibi, bunlar ideolojik CHP’de alışkın olmadığımız türden bir profildi. Anladığımız
kadarıyla birileri CHP'ye, eski mantıkla gidildiğinde sittin sene bu
halkın kahir ekseriyetinin oy vermeyeceğini, bu şekilde iktidara gelinemeyeceğini
iyice anlatmış olsa gerek.
Her iki tarafı değerlendirdiğimiz
bu genel analizden sonra özellikle kaybetmeye başlayan tarafın, bu kayıp
sürecine girişinin nedenlerine bakmak gerekiyor.
Aslında siyasal iktidar farkına
varmasa da gerileme ve kaybetmeye başlama, cemaatlere baskıların başladığı 5
yıl öncesine dayanıyor. Neyin pazarlığı neticesinde başlatıldığı tam olarak
bilinmese de, birileri AKP nin kendi eliyle kendi kitlesini kaybetmesini
sağlamaya çalıştı. Bugün gelinen noktada bu konuda oldukça başarılı oldukları
görülmektedir. İslami faaliyet yapan yüzlerce dernek kapatıldı. İyi niyetle
eleştiriler yapan hocalar, aydınlar tutuklandı, yüz binlerce insana sudan
sebeplerden soruşturmalar açıldı. Baskılar öyle noktalara getirildi ki dindar
öğrencilerin bir araya gelerek açtıkları öğrenci evlerine mühürler vuruldu, ev
sohbetleri basıldı, Kur’an öğretiyor gerekçesiyle insanlar tutuklandı... İslami
kesime yapılan baskı ve bitirme amaçlı müdahaleleri burada saymakla
bitirebileceğimi sanmıyorum. İşte tüm bu halk tabanını kaybetme endişesinden
uzak, pervasızca yapılan baskı, engelleme ve zulümlerin, partinin kaybetmeye
başlamasındaki etkisi bir gerçektir.
Aslında onları rahat davranmaya götüren ve ‘her
türlü kazanırız’ düşüncesine sevk eden temel argüman şu idi: ‘Bu halk asla
solcu CHP’ye oy vermez.’ Halkta var olan CHP fobisi ve yılların klişe
korkutması ‘biz gelmezsek CHP gelir’, her türlü işe yarar zannedildi. Oysa
gelinen şu noktada, yapılan anormal baskılar, tehditler, tutuklamalar, yeni bir
fobinin oluşmasını sağladı ki bu fobinin adı: ‘AKP fobisi’ dir. Diktatöryal
söylemler ve de eylemler halkın sevgisini korkuya dönüştürdü. Aslında sevgi ile
korku arasında çok kısa yollu bir geçiş vardır. Zulümden korkan halkın ‘bu
zulüm hepimizi yakacak’ düşüncesi onu muhalif yapabilir.
Ancak halk kitlelerinin korku ve endişeden kaynaklı muhalif olma, uyanma özelliği yaygın ve de hızlı bir durum değildir;
belki tam tersi, korkudan dolayı sinme- pısma- sindirilme özelliği daha
yaygındır. Peki, (toplumsal değişimin yavaş seyredeceği realitesiyle
düşünüldüğünde) kısa sayılabilecek bir süreçte insanlar neden desteğini çekmeye
başladı? Ve neden bu korku, sinmeye değil de tepkiye dönüştü? Aslında Türkiye’de,
kokteyl problemler diyebileceğimiz veya domino taşı etkisiyle oluşan silsileli
problemler diyebileceğimiz bir durum oluştu. Zannediyorum ilk taşı deviren ve
diğer durumları da görünür hale getiren tetikleyici etken- sebep ekonomik kriz
oldu. Alparslan Kuytul Hocamızın, henüz böyle bir kriz yokken, çok vurgulu ve
de açık bir üslupla dile getirdiği ‘bu halk cebine dokunulmadıkça uyanmayacak!
Kuyrukları gören halk desteğini çekecektir! ’ sözleri, pratik anlamda yaşanmaya
başlandı. Hani bir insana bir konuda kızdığınızda onun daha önceki hataları da
aklınıza üşüşür ya. İşte olan durum buna benziyor. Yani ekonomik kriz, adalet
krizini, siyasilerin israfla dolu lüks yaşantısını, ehliyet ve liyakat
ölçütüyle değil de akrabalık ve yandaşlık ölçütüyle koltukların istila edilmesi
durumunu, iktidarı uyaran- uyarmayan tüm İslami kesime dönük baskı ve alttan
alta yok etme projelerini görünür hale getirmeye başladı. Onbinlerce insanın
hapishanelere doldurulmasıyla yüzbinlerce insan etkilendi. Ancak bu etkilenme
efsunlanan halkı ve dahi din sosuyla (dinin kendisiyle değil. Çünkü dinin
kendisi afyon değil katalizördür) afyonlanan halkı ‘ne oluyoruz; nereye götürülüyoruz’
diyerek titretip kendine getirmedi. Ancak ekonomik kriz, tanzim kuyrukları,
anormal fiyat artışları, milyonlarca insanı, hızlı sayılabilecek bir süre
içerisinde etkiledi ve ilk taşın devrilmesini sağlayan etken- sebep, ekonomi oldu.
AKP ve İslamcılık
AKP özelinden yola çıkarak Türkiye’nin son 20 yılının İslamcılık açısından analizini yapan birçok aydın-yazar, aslında objektif ve reel analizler yapmıyorlar veya yapmak istemiyorlar. Parti- cemaat kavgasıyla beraber birçok aydın, İslamcılık üzerine yazılar yazmaya ve yayınlar yapmaya başladı. ‘İslamcılık büyüsünü kaybetti; İslamcılık bitti; İslamcılar kaybetti’ yorumları yapılmaya başlandı. İslamcılar ise bu yorumların altında ezilmeye, ümitsizleşmeye başladı; en iyileri savunmaya geçme çabasına girdi**. Oysa bu analiz her tarafı problemli bir analizdi. Söz konusu yapıları tanımlamalar ve onlara verilen sıfatlar yanlış olunca, analizler ve değerlendirmeler de yanlış yapıldı. Hiçbir zaman İslamcı olmayan bir parti ‘İslamcı’ olarak vasıflandırılınca, onun hataları İslama mal edildi; onun yıldızının sönmesi İslamcılığın yıldızının sönmesi olarak değerlendirildi; onun yenilgisi İslamcılığın ve İslamcıların yenilgisi olarak gösterilmeye çalışıldı. Tüm bu analizlerde, şayet İslamcılığa ve İslamcılara dair, kavram yollu yönlendirme veya kerih gösterme çabası yoksa, ya AKP tam olarak tanınamadı ya da İslamcılık tam olarak anlaşılmamıştı.
AKP özelinden yola çıkarak Türkiye’nin son 20 yılının İslamcılık açısından analizini yapan birçok aydın-yazar, aslında objektif ve reel analizler yapmıyorlar veya yapmak istemiyorlar. Parti- cemaat kavgasıyla beraber birçok aydın, İslamcılık üzerine yazılar yazmaya ve yayınlar yapmaya başladı. ‘İslamcılık büyüsünü kaybetti; İslamcılık bitti; İslamcılar kaybetti’ yorumları yapılmaya başlandı. İslamcılar ise bu yorumların altında ezilmeye, ümitsizleşmeye başladı; en iyileri savunmaya geçme çabasına girdi**. Oysa bu analiz her tarafı problemli bir analizdi. Söz konusu yapıları tanımlamalar ve onlara verilen sıfatlar yanlış olunca, analizler ve değerlendirmeler de yanlış yapıldı. Hiçbir zaman İslamcı olmayan bir parti ‘İslamcı’ olarak vasıflandırılınca, onun hataları İslama mal edildi; onun yıldızının sönmesi İslamcılığın yıldızının sönmesi olarak değerlendirildi; onun yenilgisi İslamcılığın ve İslamcıların yenilgisi olarak gösterilmeye çalışıldı. Tüm bu analizlerde, şayet İslamcılığa ve İslamcılara dair, kavram yollu yönlendirme veya kerih gösterme çabası yoksa, ya AKP tam olarak tanınamadı ya da İslamcılık tam olarak anlaşılmamıştı.
Peki İslamcılık nedir?
Hatırlayalım. İslamcılık İslam’a ve İslam’ın tüm ideallerine sahip çıkan, bu
idealleri Kur’an- sünnet çizgisinden sapmayarak hâkim kılmaya çalışan
Müslümanlara verilen sıfattır. Şimdi bu tanımlama ışığında değerlendirdiğimizde
AKP İslamcı mıdır? Veya soruyu tersten soracak olursak: Laikliği tavsiye edenler,
cemaatleri bitirme operasyonları yapanlar İslamcı olabilir mi? ‘İslam’ı 14-15
asır önceki hükümleriyle uygulayamazsınız’ diyenler İslamcı olabilir mi? Kendi
dönemlerinde açtıkları içki fabrikalarının sayısıyla övünenler; İzmir’in
şarabını dünya markası yapacağız diyenler ve onlara seslerini çıkarmayanlar
İslamcı olabilir mi? Avrupa Birliğine girmek için zinayı suç olmaktan
çıkaranlar İslamcı olabilir mi? Amerika’nın Irak’ı İncirlik’ten kalkan
uçaklarla bombalamasına izin verenler İslamcı olabilir mi? Ve aleni, vurgulu ve
defaatle İslamcı olmadığını vurgulayan bir parti İslamcı olabilir mi? Daha
çoğaltabileceğimiz İslam ve onun ideallerine uymayan yüzlerce söylem ve
eylemden yola çıkarak bir değerlendirme yapıldığında AKP’nin İslamcı olmadığı aşikâre
görülecektir. Peki, AKP’ yi nasıl tanımlayabiliriz? AKP, özellikle kurulduğu
ilk yıllarda İslami figürleri, motifleri iyi kullanan, halkın dini
hassasiyetlerini dikkate alan, başörtüsü gibi görünür bazı dini unsurları
önemsediğini vurgulayan, aslında dini siyasete araç kılan bir anlayışa sahiptir.
Dolayısıyla İslamcı olmayan bir
partinin yaptığı yanlışlar İslam’a ve gerçek İslamcılara mal edilemez. Genelde
tüm Ortadoğu’da özelde de Türkiye’de son 100 yıldır İSLAM HÂKİM DEĞİLDİR! Kimse
yalan söylemesin! Kimse İslami kesimi aptal yerine koymaya kalkışmasın! Türkiye’de
100 yıldır hâkim olan ideoloji, SEKÜLER-MİLLİYETÇİ ideolojidir. İşte bu seküler
sistem, son 20 yıldır da*** ılımlı İslam sosuyla halkın desteğini kazanmaktadır. Esasında
bu şekilde, bir taşla 2 kuş vurmuşlardır. Sistemi İslam soslu parti yoluyla
destekletme, İslam soslu partinin yanlışlarını da İslamın/İslamcılığın
yanlışları olduğuna inandırma. Bu durumda 2 sonuç ortaya çıktı: 1- Laik sistem
İslami kesime benimsetildi 2- İslam’ın gelmesinin hiçbir şeyi düzeltemeyeceğine
ve İslamın bu çağda uygulanamaz olduğuna inandırma.
Birileri, AKP’nin yıpranması
belli bir kıvama getirildikten sonra, şimdi halkın karşısına 2 seçenek
dayatıyor. Birisi, ekonomik kriz yaşatan, yargıyı siyasetin sopasına dönüştüren, dini söylemleri samimiyetsiz bulunan ve envai
çeşit siyasal konuda hatalar yapmış, yıpranmış bir sağcı parti, diğeri ise, yeni yüzlerle, yine
İslam soslu söylemlerle, dürüstlüğü, şeffaflığı, kalkınmayı, adaleti vadeden bir solcu
parti... Peki bu maya yani solculuk mayası bu halkta tutar mı? Yani halk sola destek
verir mi, solcu olur mu? ‘Olmaz olmaz deme; olur olur’ sözü zannediyorum
olabilirliği yeterince anlatıyor. Yani
solculuğa İslam sosu dökerseniz, bal gibi olur. Sosla kandırılan halk, sos
biter ve sosyalizm zokasını da yutar; tıpkı yıllardır sağcılık zokasını yuttuğu gibi... Yakında ‘antikapitalist müslüman’ vs. gibi
tabirleri daha sık duyacağımızı tahmin ediyorum.
Hasılı kelam diyoruz ki: Savrulmayalım! Bir
sağa bir sola savrulmayalım! Biz hiçbiri değiliz; biz ne sağcı ne solcuyuz; biz
İslamcıyız! Her savrulmamız 25 yılımızı götürüyor; savrulmayalım! Denize düşmüş
olsak bile yılana sarılmayalım! Bizi kurtaracak olan biziz, bizim değerlerimiz; bizim yöntemimiz. İslam’ın orijinal
yöntemine, peygamberimizin gittiği yola uyalım; gayrı İslami yollardan ve İslam motifli kahramanlardan medet
umarak savrulmayalım! Güç, enerji, ümit, zaman, nesil kayıpları gibi devasa
kayıplar yaşamayalım!
*'Bize oy veren berat belgesini alır' gibi sözler İslami değil tam tersi samimiyetsiz bulunarak ters tepti.
**Bu noktada Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin savunmadan öte bir taarruza geçtiğini görüyoruz. 'İslamcılık bitti' iddialarıyla ilgili tartışmaları başladığında 'İslam bitmedikçe İslamcılık bitmez!' vurgusunu yaptığı konuşmasıyla tüm bu iddiaları yüksek perdeden reddetti.
***Ilımlı İslamcı söylemlerde bulunan partiler daha önce de olmuştur ancak, proje hali son 20 yıldır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu konu ancak bu kadar net anlatılabilirdi.Anlasilmasi temennisiyle... kaleminize saglik hocam
YanıtlaSilHocam baştan sona kadar o kadarmı doğru yazmışsınız okumaya doyamadım Allah sizin gibi alimleri başımızdan eksik etmesin inşallah
YanıtlaSilÇok yerinde tespitler olmuş hocam. Allah razı olsun. İnsallah birçok kimsenin bazı meseleleri daha iyi anlamasına vesile olur
YanıtlaSilElinize sağlık hocam çok güzel değerlendirmeler yapmışsınız. İnşallah toplumun uyanışına vesile olur da İslamın anlaşılması ve uygulanması için bir vesile olur.
YanıtlaSilAllah razı olsun hocam...
YanıtlaSilMükemmel tesbitler hocam elinize yüreğinize sagliklar inslh tüm insanların uyanisina vesile olur yazınız
YanıtlaSilKaleli ize sağlık hocam
YanıtlaSilAllah sizden razı olsun hocam. sizin gibi feraset sahibi hocalarımız sayesinde biz müslüman gençler aydınlanıyoruz , olaylara bakış açısı kazanıyoruz.
YanıtlaSilAllah razı olsun hocam. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilYüreğinize sağlık Rabbim böyle meseleleri anlamayı nasip etsin..
YanıtlaSil