İSLAMOFOBİYE DERİN BAKIŞ
İslamofobi Nedir?
İslamofobi, reel bir temeli olmaksızın,
İslam’dan/Müslüman-lardan korkma hastalığıdır. Aslında ‘fobi’ kavramı, ‘belirli
durumlar karşısında duyulan olağandışı, nedensiz, güçlü korku’ diye tanımlanmıştır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere fobi, bir zan ve varsayımdan ibaret olan,
gerçekçi bir dayanağı olmayan, olmayanı varmış gibi görme veya var olanı
abartma psikolojisini ifade eden bir hastalıktır. İşte İslamofobi’yi
yaygınlaştırma çabaları ile bu psikolojik rahatsızlık, kitlelere empoze
edilerek adeta toplumsal bir paranoyaya dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Bu kavram, batının
sözde gerekçelerle ortaya attığı ve aslında çok büyük hedeflere ve projelere
zemin hazırlayan sihirli bir kavramdır. Zaten kavramlar üzerinden dönüşümü
sağlama, batının toplumsal dönüşümleri gerçekleştirmek için kullandığı
taktiklerin başında gelir. Batı, bazen yaldızlı (özgürlük, demokrasi, hümanizm
ve en son Arap Baharı vs. gibi) bazen de negatif kavramlarla hep dönüştürmeyi
veya olacak olanları en azından geciktirmeyi hedefler. İslamofobi kavramında da
negatif bir kavram üzerinden, bir korku empozesiyle, özellikle batı toplumunu,
fobi toplumu haline getirip, bu toplumun kitlesel anlamda İslam’a yönelişini
durdurmak hedeflenmektedir. (Yazının devamında hedefler uzun uzun
anlatılacaktır.)
Ne Zaman Başladı?
İslamofobi’nin İstanbul’un fethiyle başladığını söyleyenler
olduğu gibi, bunun çok daha evvel -İslam’ın gelişiyle- ortaya çıkan bir durum
olduğunu ifade edenler de az değildir. Ancak kavram olarak, 11 Eylül’ün
akabinde yaygın olarak kullanılmaya başlandı. İkiz kulelere
saldırılması/saldırtılması sonucu, dünya yeni bir kavramla tanıştı: İslamofobi
Hedeflenen Nedir?
Konunun bizi en çok ilgilendiren tarafı da bu taraftır. Ne
yapmaya çalışıyorlar? Gayeleri ne? Çok çeşitli gayeler hedeflenmektedir. Kârcı
anlayışa sahip batılı toplumbilimciler, yine/yeni bir kavram üzerinden çok
çeşitli faydalar sağlamayı planlamaktadırlar. Biz burada hedeflenilen beş temel
gayeyi ortaya koymaya çalışacağız.
1- Hedeflenen faydanın başını elbette, batı toplumunu
İslam’dan uzaklaştırma gayesi çekmektedir. Peki, bu uzaklaştırma telaşının
sebebi nedir? Sebep, istatistikler… Evet istatistikler. Avrupa’da ve Amerika’da
devlet tarafından ortaya konulan verilerde, batının -Üstad Bediüzzaman’ın
ifadesiyle- İslam’a gebe olduğu görülmektedir. Örneğin; Federal Almanya
İstatistik Ofisi’nin verilerine göre;
Almanya, 2050’de bir Müslüman devlet olacaktır. (Burada kastedilen,
çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir devlet) Yine tüm veriler, 20-25 yıl
içerisinde Avrupa’nın birçok ülkesinin (İngiltere, Hollanda, Belçika…)
%50’sinin Müslüman olacağını gösteriyor. İşte bu reel veriler, Avrupalı
yöneticileri telaşlandırmakta ve çareler bulmaya sevk etmektedir. Yani İslamofobi’nin
gerekçesi, İslam/müslüman korkusundan ziyade, Avrupa’nın İslamlaşması korkusu
olarak kendini gösteriyor. Meseleyi onların çerçevesinden değerlendirdiğimizde,
bu korkularında haksız olmadıklarını anlıyoruz. Bu anlamda bir İslamofobi’yi
anlarız. Hatta bu durum ‘fobi’ kavramıyla ifade edilemeyecek kadar gerçek ve
yerinde bir korku olarak tanımlanmalıdır. İslam yayılıyor, tüm engellemelere
rağmen yayılımı durdurulamıyor. İşte bu gidişata bir çare olarak görülen
İslamofobi ile negatif bir İslam algısı oluşturulup, Batı Medeniyeti’nin
kaçınılmaz sonu ve İslam’ın gelişi geciktirilmeye çalışılıyor.
2- Diğer bir hedef ise, yöneticilerde oluşan ikbâl, istikbâl
ve otoriteyi kaybetme korkusundan dolayı, İslamofobi’yi halk arasında yayarak,
halkın desteğini devam ettirme gayesi. Yaşadıkları çirkef Batı Medeniyeti’nin
çatlaklarını kapatamayan ve alternatif hayat tarzı arayışına giren kitlelerin
İslam’a yönelişini durduramayan yöneticiler, toplum bilimcilerin ve
oryantalistlerin kafa kafaya vererek çıkardığı yeni bir kavrama, İslamofobi’ye
sarılmaktadırlar. ‘İslam korkusu mu istikbâl korkusu mu?’ diye sormak lazım.
Aslında her ikisi de. Belki de bu duruma, İslam gelince menfaate dönük
istikbâllerini kaybetme korkusu da diyebiliriz.
Allah’ın dünyasında ilahlık taslayarak insanları kendilerine
köle yapan bu yöneticiler korkularında haklılar. Korksunlar! İslam gelince
otoriteleri tarumar olacak. Korksunlar! İslam gelince nefsin hâkim olduğu
medeniyetleri yıkılacak. Korksunlar! Artık dünyanın öz kaynaklarını, Afrika’nın
altınını-elmasını, Ortadoğu’nun petrolünü sömüremeyecekler. Evet, onlar
hakikaten İslam’dan ve Müslümanlardan çok korksunlar. Bu korkuları fobiden öte,
gerçek bir korkuya da dönüşsün; dönüşmeli. İslamofobi’ye böyle bakarsak,
batının yöneticilerinde bir İslam korkusunun oluşması normal ve anlaşılabilir.
Batılı yöneticiler, kodamanlar, insanları nefislerine köle yaparak onlara en
büyük esareti yaşatan 21. Yüzyılın Firavunları, İslam’dan, İslam’ın
hâkimiyetinden korksunlar zaten. Ama batılı halklar İslam’ın gelmesinden,
Müslümanların çoğalmasından korkmasın! İnsan kurtarıcısından korkar mı? İnsan
cellâdından korkar ki, onların asıl cellâdı Batı Medeniyeti’dir.
3- İslamofobi’nin görünen zararları da elbette ciddi
boyuttadır. İslamofobi gerekçesiyle, Avrupalı Müslümanlara toplumsal baskının
bahanesi oluşturulmaktadır. Böylece Avrupa’nın, Hrıstiyan veya dinsiz halkı ile
Müslüman halklar arasında bir çatışma gayesi güdülmektedir. Böylesi bir çatışma
durumunda Müslümanlar ve İslam’a yönelişin hızı zarar görecek, akamete
uğrayacaktır. Bu durum ise Müslümanlar olarak hiç istemeyeceğimiz bir durumdur;
ki böyle çatışma ve kaos ortamlarında, İslami tebliğ illâ ki sekteye uğrar.
Bu
da, bu projeleri yapanların ana gayelerindendir. Müslümanlarla karşılaşan
batılı halklar, onlara düşman nazarıyla değil de, objektif bir nazarla
baktıklarında onların itikadından, ahlakından, ibadetlerinden, aile
yaşantılarından kısacası hayat tarzlarından etkileneceklerdir. İşte bu
etkilenme gerçekleşmesin diye Müslümana ‘düşman,’ ‘öteki’ nazarıyla baktırılmak
isteniyor. Sağlanmak istenen bu bakış açısını dikkatlice irdelediğimizde ise,
aslında İslamofobi denilen şeyle, İslam/Müslüman korkusundan ziyade,
İslam/Müslüman düşmanlığı oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu noktada
Avrupa’da yaşayan kardeşlerimizi zorlu bir süreç beklemektedir. Asıl bugünden
sonra, hümanist, özgürlükçü zannedilen Avrupa’nın gerçek yüzü ortaya
çıkacaktır. Avrupa’nın İslam’a tahammülsüz yüzüne rağmen, İslamî tebliğe, davet
faaliyetlerine, teşkilatlı-planlı çalışmalara var güçleriyle devam
etmelidirler. Tüm ayrımcılığa, baskılara ve tehditlere rağmen, yaşanılan bu
durumların bu işin kaderinde var olduğunu bilerek, İslam’ı tavizsizce yaşama,
anlatma ve Avrupa’da da İslam Medeniyeti’nin kurulmasına vesile olma idealinden
ASLA vazgeçmemelidirler.
4- İslamofobi’nin görünen gayelerinden bir diğeri ise,
Ortadoğu’ya müdahalenin kılıfını hazırlamaktır. İslamofobi ile Müslümanların
memleketlerine saldırı meşrû hale getirilmektedir. Ünlü Şair Cahız’ın;
“Muarazayı bil hurûf mümkün olmayınca muharebe-i bissuyûfa mecbur kaldılar
(harflerle, fikirlerle mücadele mümkün olmayınca, kılıçlarla mücadeleye mecbur
kaldılar)” tarihi tespiti, bugün de güncelliğini korumaktadır. Batı, yüzlerce
yıl oryantalistlerle fikrî anlamda gerçekleştiremediği tahribatı, (kısmen bazı
tahripler olsa da onların istediği derecede olamamıştır) 21. Yüzyıldaki
postmodern Haçlı Seferleri ile fiilî anlamda gerçekleştirmeyi hedefliyor. İşte
İslamofobi, Ortadoğu’ya yönelik bu yeni Haçlı Seferleri’nin gerekçesidir. Ancak
bu saçma gerekçeler, o kadar klişe hale geldi ki, artık aklı başında her
Müslüman, bu sözde gerekçelerin arka planını deşifre edebiliyor. Batı, İslam
aleminde inandırıcılığını kaybediyor; son oyunlarını oynuyor ve bu son oyunlar
da asla eskisi kadar tesirli olamıyor.
5- Bir başka gayenin
de İslamofobi söylemlerinin rüzgârıyla, Müslüman aydınları ve liderleri ve
dolayısıyla İslam’ı/Müslümanları ılımlılaştırmak; son dönemde revaçtan düşen
Ilımlı İslam Projesi’ne can suyu vermek olduğunu görüyoruz. Belki de İslamofobi
söyleminin en büyük zararı, İslamcılar üzerinde olacaktır. İslam’ın devlet
idealinden vazgeçerek demokrasiyi benimsetme, cihad kavramını lügatlerden
silerek mücadele ruhunu öldürme, savunma psikolojisine bürünen kompleksli Müslüman
tipler oluşturma; bu gayelerden sadece bir kaçıdır. Demokrasi, Dinler Arası
Diyalog ve ılımlı cemaatlerle tam olarak başarılamayan Ilımlı İslam Projesi, bu
defa ters bir söylemle, savunmacı Müslümanlar oluşturularak gerçekleştirilmeye
çalışılıyor. Yani, ‘İslam korkusu var!’ diye bağıranlara; bunun aksini ispat
gereği duyan birileri; ‘böyle bir korkuya hacet yok’ cevabını verecektir. İşte
o birileri, İslamofobi’nin tuzağına düşmüş kimselerdir.
Yukarıda birkaç maddede ifade ettiğim korkular anlamında, bir
‘İslam korkusu olmalı’ dedim. Burada kastım zannederim anlaşılmıştır. Ama diğer
anlamda İslam’dan/Müslümanlardan elbette korkulmamalıdır. Ama bu durumu
anlatırken asla savunma psikolojisiyle ve İslam’ı onlara cici gösterme
gayesiyle hareket edilmemelidir. Bir Müslüman şunu unutmamalıdır: Dini farklı
gösterme dini bozmadır ve buna, asla ve kat’a kimsenin hakkı-haddi yoktur.
İslam dininin bir reforma, Müslümanların da bir rönesansa ihtiyacı var gibi bu
tür konuların tartışmaya açılması, oyunun bir parçasıdır. Bu noktada azami
derecede dikkatli olunmalı, tuzağa düşülmemelidir. Hem savunma psikolojisi,
suçluların ruh halidir ki; biz suçlu değiliz.
Muhterem Hocamız’ın dediği gibi: “11 Eylül’de kulelere kimin
saldırdığını/saldırttığını net olarak bilmiyoruz; Charlie Hebdo’ya kimin
saldırdığını/saldırttığını bilmiyoruz; ama Irak’a, Afganistan’a kimin
saldırdığını, milyonları kimin öldürdüğünü, Afrika’yı kimin talan ettiğini ÇOK
İYİ BİLİYORUZ.”
Milyonlarca şehidimizin kanı henüz kurumadı. Milyonlarca
yetimimiz ortada. Milyonlarca kadın perişan. Yapılan bu büyük ve envai çeşit
zulmü bu kadar çabuk unutursak, biz de yok olalım! Şimdi… Kim suçlu ve kim
kendini savunmaya çalışmalı? Müslümanlar mı, onlar mı? Hâlâ İslam’ı savunmaya
çalışanlar: VEYL OLSUN SİZE!
Kim Kimden Korkmalı?
İslamofobi’ye bugünkü anlaşılan anlamıyla baktığımızda,
oluşturulmak istenen korkunun gerçekçi bir temele oturmadığı aşikârdır. Şimdi,
şöyle bir soru sormak zannediyorum çok yerinde: Kim kimden korkmalı? Korkan ve
korkulan tarafı mukayese ettiğimizde, çok tezat bir durum ortaya çıkıyor.
Aslında korkan tarafın (batının) geçmişine, bugününe baktığımız zaman, asıl
korkulacak tarafın onlar olduğunu anlıyoruz. Korkulan tarafın
(İslam/Müslümanlar) geçmişine ve bugününe baktığımızda ise korkan taraf olması
gerektiğini anlıyoruz. Saldıran taraf onlar korkan taraf onlar, nasıl oluyor?
Yoksa, korkuyoruz diye diye saldırsınlar diye mi, böyle bir algı oluşturuluyor?
İşin bir diğer enteresan ve acayip tarafı ise, Batı Medeniyeti’nin bu çirkin ve
korkunç yüzüne, oynadığı sağ gösterip-sol vurma taktikli oyunlarına rağmen,
Ümmet-i Muhammedde bir Haçlıfobi, bir Avrupafobi’nin vs.nin oluşmaması. Neden?
Çünkü fobiler, özgüvenden yoksun insanlarda oluşur. İşte bu özgüven
probleminden dolayı saldıran taraf onlar olduğu halde korkan taraf da onlar
olmuştur. İslam âlemi ise sağlam itikadı, mükemmel kitabı, adaletli medeniyeti,
fıtrî hayat tarzı ve tertemiz tarihi ile ÖZGÜVEN SAHİBİDİR. İşte bundan dolayı,
batının saldırıları karşısında ondan korkmaz.
Bu ümmetin korkusu, görevini yapmama sebebiyle, Allah’ın
azabını çekme korkusudur; bu ümmetin korkusu, Allah’ın rızasını kazanamadan bu
dünyadan göçme korkusudur. Rabbimiz Teâlâ, sadece Allah’tan korkan bu korkusuz
kullarını anlatır: “Dikkat edin, Allah’ın dostlarına KORKU YOKTUR; onlar mahsun
da olmayacaklardır.”1 Yoksa onlardan korkmak mı? Ne münasebet! Zulmedenler,
küfredenler, gasp edenler, milyonları öldürenler, haksızlık yapanlar, yanlış
yolda olanlar korksun!
Sonuç
Evet, bugün batıda İslamofobi denilen toplumsal bir hastalık
türetilmiştir. Bu gerçeği yadsıyamayız. Peki, bu paranoyak, hastalıklı toplumu
iyileştirmenin yolu nedir? Çare, dert zannedilenin içerisinde gizlidir.
İslamofobi’nin panzehiri İslam’dır. Gerçek İslam… Savunmacı bir mantıkla
anlatılan, anlatılmaya çalışılan sahte İslam değil. Tevhid şuurunun gürül-gürül
anlatıldığı, İslam Medeniyeti idealinin aşılandığı gerçek İslam, bu toplumları
İslamofobi illetinden kurtarabilir.
İslam âlemi ise sağlam itikadı, mükemmel kitabı, adaletli
medeniyeti, fıtrî hayat tarzı ve tertemiz tarihi ile ÖZGÜVEN SAHİBİDİR. İşte
bundan dolayı, batının saldırıları karşısında ondan korkmaz.
Allah razı olsun Hocam çok güzel yazmışsınız.
YanıtlaSil