19 Ocak 2020 Pazar

Uyur Gibi Öleceksiniz...




            Eski bir şarkı çalıyordu radyoda. Münir Nurettin söylüyor: 'Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın'. 'Sevdiğine ne kadar güvensiz, ondan ne kadar ümitsiz sözler' diye düşündü. Sonra aklına bir kaç ay önce yaşadığı ağır rahatsızlık geldi ve 'Benim sevdiğim beni karanlıklarda çaresiz bırakmadı' diye mırıldandı. Yaşadıkları dün gibi aklındaydı, çünkü halen tesirindeydi...
           Yoğun bir gün geçirmişti. Bazı görüşmeler vs. derken akşam üzeri de uzunca bir yürüyüşten sonra, akşam namazını camide kılmıştı. Camiye kadar yürürken ayakkabısı ayağını o derecede sıkmıştı ki neredeyse yalınayak yürüyecekti. Dişini sıktı, abdestini alıp camiye kendini atarcasına girdi. Namazını kıldı ve sırtüstü camiye uzandı. Hani bazı filmlerde oldukça yüksek tavanlarda yuvarlak renkli figürler bir korku müziği eşliğinde verilir ya. Bir an öyle bir film sahnesinin içinde gibi hissetti. Artık başının ağrısı dayanılmaz hal almıştı. Eve gitmek gözünde o kadar çok büyümüştü ki...
         Eve bir şekilde ulaştı ve yanında kalan arkadaşına 'Çiğdem ben ayakta duramıyorum, hemen yatacağım' dedi. Yatakta 15-20 dakika döndü durdu ve sonrası...  Sanki dipsiz bir kuyunun içindeydi. Bir fanusun içinde bir balığın karnında gibi hissediyor, kıpırdayamıyordu. Şuuru ara ara geliyor ama konuşamıyordu. En çokta nefes almakta zorlanıyordu. 'Nefesim neden böyle, boğazımdaki bu hırıltı da neyin nesi' diye düşünüyor ama ne ifade edebiliyor ne de bu duruma engel olabiliyordu. Bir anda odasında, yıllarca ders yaptığı eski talebelerini, orta yaşın üzerindeki hanımları gördü. 'Bu kadınların gecenin bu saatinde odamda ne işleri var' diye düşündü. Yatağının etrafına oturan kadınlar telkinler veriyorlar: 'Hocam elini aç, hocam ağzını aç...' o da onların dediklerini harfiyyen uyguluyordu. Ellerini her açışında besmele getirmeye çalışıyor, var gücüyle söylenenleri yerine getiriyordu. Sanki besmele çekmese ellerini açacak gücü bulamıyordu. Bir ara doktor olduğunu tahmin ettiği birisi 'şu anda neredesin' diye sordu. 'Evimdeyim' dedi. Doktor yanındaki hemşireye 'hala mantıklı cevap vermiyor' dedi. İkisinin arasındaki diyalogdan hastanede olduğunu anladı. Aklı yerindeydi, muhakeme gücü vardı ama konuşamıyordu. Doktorlar kendi aralarında konuşmaya devam ediyorlardı: 'Tekrar nöbet geçiriyor... Nöbetlere engel olamıyoruz... Kanda oksijen oranı düşük çıktı... Tekrar diyazem yapalım...' Aklı tıkır tıkır çalışıyordu ve konuşulanların ne manaya geldiğini biliyordu. 'Artık ölüyorum herhalde' diye düşündü. Telaşlanmadı. Tam bunları düşünürken yıllar önce kaybettiği babası geldi ve alnından öptü. Onun öpüşüyle bir taraftan mutlu oldu bir taraftan da başka bir aleme doğru yolculuğun başladığını daha net hissetti. 'Evet gidiyorum, peki ne yapmalıyım, ne söylemeliyim' diye düşündü. 'Elbetteki tevhid' dedi. Sürekli 'Lailahe illallah' demeye başladı. Sonra biraz telaşlandı 'ama günahlarım da çok' diye düşündü. 'Estağfirullah el azim' demeye başladı. Sonra Efendimiz' in Hz Aişe'ye öğrettiği istiğfar aklına geldi 'Allahümme inneke afüvvün tuhibbul afve fa'fuanni' demeye başladı. 'Belki de belli bir günahımdan yaşıyorum bunları' diye aklından geçirdi ve sanki balığın karnındaydı. Yunus peygamberin istiğfarını yapayım dedi: 'La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin'. Sonra 'Rabbimin en sevdiği tesbihatlerdendir: Subhanallahi ve bihamdihi' dedi, onu söylemeye başladı. Ferahlamakta istiyordu 'Hasbunallah ve ni'mel vekil' demeye başladı...
           O bunları söylerken yanında tekrardan doktorun sesini işitti: Şu anda neredesin? Gözlerini açtı Oksijen verdikleri aletten konuşamıyordu. Oksijen maskesini işaret etti, ağzında o olunca konuşamadığını ifade etti. Doktor maskeyi çıkardı: 'Hastanede miyim' diye sordu. Doktor' tamam şuuru açıldı' dedi... Defalarca nöbet geçirmiş ve komaya girmişti. Nöbetleri durduramayan ve saatlerce uğraşan doktorlar -her ne kadar uyanmama riski olsa da- mecburen uyutmaya karar vermişlerdi. İşte bu karar uygulanmadan, Allah'ın dilemesiyle nöbetler durmuş ve şuuru açılmıştı. 'Hamdolsun' dedi. Efendimiz'in hadisi aklına geldi. 'Uyur gibi öleceksiniz, uykudan uyanır gibi diriltileceksiniz' Kendini ölüme hiç bu kadar yakın hissetmemişti. Yaşadıklarını düşününce 'Ölüm zannedildiği gibi soğuk bir durum değil' diye düşündü...
           Münir Nurettin şarkıya devam ediyordu:'...Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın. Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı beni bensiz bıraktın. Beni sensiz bıraktın... 'Saniyeler içinde hatırladığı olayda sevdiğine o kadar hamdetti ki. 'İyi ki sevdiğim sensin Ya Rabbi. Beni denizler ortasında, balığın içinde tek başıma bırakmadın. Yunus'a yaptığın muameleyi bana da yaptın. Çıkardın karanlıklardan. Beni Sen'siz bırakmadın. Beni bensiz de bırakmayarak kendime getirdin'.   



9 yorum:

  1. Rabbim bizi karanlıkta bırakmasın ins

    YanıtlaSil
  2. Rabbim birdaha yaşatmasın

    YanıtlaSil
  3. İnsani etkileyen anlamlı bir yazı. Rabbim ölümü unutanlardan eylemesin bizleri..

    YanıtlaSil
  4. Kiymetli hocam rabbim siz ve hasta olan herkese önce sabir sonra dayanma gücu versin yüreğinize saglik hocam kiymetli hocam

    YanıtlaSil
  5. Daha önce sizden bu olayı dinlemiştim çok etkilenmiştim şimdi daha çok etkilendim Rabbim bize Ayetinde buyurduğu gibi
    "Ben size sah damarinizdan daha yakınım "Elhamdülillah

    YanıtlaSil
  6. Ah hocam seni Allah için çok seviyorum Rabbim bir daha yaşatmasın ilk dinlediğimde de göz yaslarima hakim olamamış tim şimdi yine öyle her halini hayra yoran vefalı hocam

    YanıtlaSil
  7. Kaleminize-sağlık çok güzel yazı olmuş.
    Uyur gibi öleceksiniz... Hadisin devamını paylaşabilirsiniz

    YanıtlaSil