Bugün
gerek diğer ideolojilerin mensupları arasında, gerekse de İslami cenahta
idealist insan kıtlığı yaşanıyor. Gençlerin çoğu herhangi bir ideale sahip
değil. Geçmişte idealleri uğrunda bir şeyler yapmış insanlar da heyecanlarını,
ümitlerini, ideallerini kaybetmiş durumda. Son günlerde, bazı aydınlardan veya
bir zamanlar İslam’a hizmet etmiş insanlardan şu cümleleri sıkça duyuyoruz: ‘Eskiden
bazı şeyleri yanlış anlamışım, şimdi realitenin öyle olmadığını görüyorum’,
‘geçmişte laikliği eleştirirdim şimdi ise mantıklı buluyorum’, ‘gençlik
yıllarımda İslamcıydım şimdi ise İslamcılığın bir ideal olamayacağını anladım, olsa
bile o ideal öldü’, ‘İslam Medeniyeti şart değil, insan merkezli daha evrensel
bir medeniyete ihtiyaç var …’ gibi cümleler.
Sarf
edilen bu cümlelerin hepsinde ortak bir kaç nokta var: Geçmişinden pişmanlık,
idealizmini kaybetme, gelecek nesli idealizm konusunda uyarma.
Bu
cümleleri sarf eden kişilerin kendilerince çeşitli sebepleri olduğunu
görüyoruz. Bunların bir kısmı AKP hükümetiyle yaşanan adaletsizliklerin sebebini
-tıpkı bazı solcular gibi- din zannediyorlar. Öyle zannettikleri için de suçlu
olarak dini görüyorlar ve dinin ideallerinin hiçbir yaraya merhem olamayacağını
hatta yeni yaralar açacağını düşünüyorlar. Bunların içinde gözünü bu hükümetle açan,
yapılan birçok gayrimeşru siyasetten midesi bulanan gençler olduğu gibi,
geçmişte İslami hizmetlerde bulunmuş, 28 Şubat’ı yaşamış, sonrasında AKP’nin
kuruluşunda bizzat rol oynamış siyasiler de var, AKP’nin gelişiyle ülkeye İslam’ın
adaletinin/huzurunun geleceğini düşünen halk da var. Oysa bundan 25 yıl önce,
kendi ideolojilerinin kof olduğunu gören birçok solcu bile ‘İslam gelse belki
düzelir bu memleket’ diyebiliyordu.
Gelinen
noktada ‘İslamcı’ olarak lanse edilen bir partinin yaptıkları İslam’a mal
edildi ve insanlar İslam’dan uzaklaştı. Oysa AKP hiçbir zaman İslamcı bir parti
olmadı; hatta kendi sözcüleri de böyle olmadıklarını, çeşitli zamanlarda
defalarca dile getirdi. Gençlerin AKP’yi İslamcı zannedip idealist olmamaları
bir nebze olsun anlaşılabilirse de geçmişin İslamcılarının AKP örneğinden yola
çıkarak ideallerinden vazgeçmelerinin mazur görülecek tarafı yoktur. Açıkça
yazmak gerekirse onların durumu; sistem tarafından, bu süreç içerisinde,
gün-gün değiştirilme-dönüştürülme durumundan başka bir şey değildir. Aslında bu yazıyı yazarken başlığı ‘açık
konuşalım efendiler değiştirildiniz’ şeklinde atacaktım sonradan vazgeçtim.
Ancak hakikat bu cümlenin ta kendisidir.
Haklı
veya haksız, çeşitli gerekçelerle idealizmi kaybetme, fikirsel anlamda ciddi
değişim ve dönüşümlere sebep olmaktadır. Bu fikirsel değişimler -İslami cenahın
idealizmini kaybedenlerinde- laikliği benimser hatta savunur hale gelmeye kadar
giden bir dönüşüme sebep olmuştur. 28 Şubat sonrasını baz alacak olursak
yaklaşık 25 yıllık bir sürecin ardından gelinen noktada; İslami ideallerini
kaybetme, geçmişte savunduklarını bugün inkâr veya geçmişte reddettiklerini
bugün kabul etme gibi çeşitli düşünsel karışıklıklar yaşanmaktadır. Bu durumun
yaşanmasında ciddi hayal kırıklıklarının rolü elbette büyük olmuştur.
Özellikle; her ne kadar bazı İslami söylemlerle gelse de sistemin içerisinde
olan bir partinin bu kadar değişeceğinin veya peygamberi metodla hareket
etmeyen bir cemaatin stratejik hatalar yapacağının kaçınılmaz olduğunu
düşünemeyenler büyük hayal kırıklıkları yaşadı. Yaşanılan bu kadar hayal
kırıklıkları ise idealist ruhu boğdu.
Müslümanların hiç
olmazsa ‘ideal’ gibi temel meselelerde kafası, fikri net olmalıydı/ olmalıdır.
Kafası net olanların ruhu diri olur, kafası net olmayanların ise bezgin hatta
ölü bir ruha sahip olmaları kaçınılmazdır. Etrafımızda gezen bu bezgin ruhlu
Müslümanlar o kadar çoktur ki ve onlar yeni nesle de öyle kötü örnek
olmaktadırlar ki.
İnsan
bazen bu ölgün ruhları etrafta dolaşır vaziyette gördüğünde; bunlar keşke hiç
ortalıkta olmasa, keşke kimseyle konuşmasa, kendisi ölmüş bari başkalarını
öldürmese diyor; ancak öyle olmuyor. Çürük elmanın sağlam elmaya kastetmesi
gibi bunlar da yanlarındaki yönlerindeki insanlara idealizmden uzak, ot gibi,
ondan da beter dünyevi hayatlar öneriyorlar.
İdealizmini
kaybedenlerdeki en problemli bakışlardan birisi Marks’ın, ‘Din, halkların
afyonudur’ sözünün bir nevi açılımı sayılabilecek; adaletsizlikleri yapanlar
Hz. Ömer, Hz Ali’yi örnek vere vere zulmederler, anlayışıdır. Bu cümle
hakikatte doğru bir cümledir; ancak bunu derken, lafı, ‘bu din veya bu dinin
muttaki önderleri örnek alınmamalı evrensel ahlak/insaniyet örnek alınmalı’ anlamına
gelecek bir niyet taşıyorlarsa, bu insanlar ideallerini kaybetmişlerdir. Sanki
İslam dininin ilkeleri evrensel değilmiş gibi, O’nun dışında sabiteler aramak,
İslam’ı hem nakıs görmek hem de evrensel olmadığını düşünmektir. Birilerinin
şark kurnazlığı yaparak dini kullanması, o insanların iki yüzlü siyasetidir ki
böyle insanlar, evrensel değerleri kullanarak da insanları kandırabilmektedir.
Atasoy
Müftüoğlu bir röportajında Müslümanların hayal kırıklıkları yaşayarak
ideallerini kaybetmesine, ‘entelektüel haçlı seferleri karşısında bozguna
uğramak’ diyor. Bu bozgunun sebeplerinin neler olduğuna bakacak olursak,
Müslümanların kendi medeniyetlerini, kültürlerini, sanatlarını öğrenmeye ve
ayakta tutmaya çalışmadıkları olduğunu görürüz. Bugün özellikle gençler
entelektüel yönün sadece Batıda var olduğunu, Doğunun ise bu çağ için
yaşanılabilir bir medeniyet ve kültüre sahip olmadığını düşünmekte. Gençleri bu
yanlış düşünceye sevk eden en önemli etken ise, İslam’ı anlayamamış ve onun
medeniyetini hazmedememiş olmalarıdır. Oysa bu eleştirilerini bir kenara
bırakıp, kompleksli psikolojilerinden sıyrılıp, özlerine dönmeleri şarttır.
Bunun
için önce dinlerini ve o dinin medeniyet özelliklerini iyice öğrenmeleri
gerekmektedir; milyonlarca insanı öldüren, öldürmeye de devam eden ve özü,
dünyayı ifsada dayanan bu devasa cellada, kıtaları sömüren bu devasa gâsıba
hayran olmaya doğru giden evrilme sürecini durdurmak zorundadırlar. Zira hayran
olduklarında gerçek adaletin, gerçek insaniyetin Batıda olduğu yanılsamasına
düşmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bu kimseler Malik bin Nebi’nin şu sözünü
unutmasınlar: “Batı, kendi insanına hümanist, diğer milletlere emperyalisttir.”
Tüm
dünyada özellikle 1800’lerin sonunda 1900’lerin başında doruk noktada olan Batı
hayranlığı 1950’lerde Batının çirkef yüzü görüldükçe oldukça azaldı ve nispeten
de olsa yerini İslam’ın ideallerini yeniden canlandırma heyecanına bıraktı.
İslami hareketler oluşmaya, idealist aydın ve hocalar yetişmeye başladı. Ancak
2000’lerle beraber Ortadoğu’da Arap baharıyla Türkiye’de de AKP hükümetiyle bu
yalancı baharlar ciddi hayal kırıklıkları yaşattı. Bu hayal kırıklığı kısır bir
döngü gibi özellikle gençlerin yönünü tekrar Batıya çevirmesine neden oldu.
İdealist ruhu kaybetme sebeplerinden bir diğeri
ise; Ortadoğu ülkelerini İslam diyarı gibi görüp, bu ülkeleri batılı
ülkelerle kıyaslama yanlışlığıdır. Oysa bugün hiçbir Ortadoğu ülkesinde İslam
hâkim değildir. Ve şöyle de bir yanlış algı vardır; bir ülkede İslam hukuku
varsa orası İslam’ın hâkim olduğu memlekettir algısı. İslam’ın ideali,
göstermelik bir ‘kanunlar yani şeriat devleti’ kurmak değil, İslam Medeniyeti
kurmaktır. İslam Medeniyetinin içinde şer’i hükümler elbette vardır;
olmayacaksa Kur’an- sünnette yüzlerce şer’i hüküm neden bildirilmiştir? Ancak bir
memlekette medeni bir atmosferin oluşması için fertlerin yani toplumun medeni
olması elzemdir. Bunu sağlayabilmek, fertlerin ahlaken eğitilmesi ile
mümkündür. Bu eğitim; adalet anlayışının, doğru sözlü olmanın, kadın-erkek
ilişkilerinde hassasiyet gibi birçok konunun anlaşılmasını sağlayacaktır ki,
bunun yolu; gerek okullarda verilecek sâfi İslami eğitim, gerekse de meşru bir
şekilde yapılacak kültür/sanat faaliyetleridir.
Bugün
toplumsal eğitimi gerçekleştirecek en etkili sivil toplum kuruluşları cemaatlerdir.
İslam Medeniyetini kuracak toplumun kilometre taşı olacak her bir ferdin, genç-
yaşlı İslami eğitimden geçmesi lazımdır. Bu eğitimi verecekler halihazırda
cemaatlerdir. Çünkü devlet bu eğitimi olması gerektiği gibi vermemektedir. (Ne
acıdır ki bugün cemaatlere engel olunarak bu eğitime de engel olunmaktadır.)
Ancak Medeniyet idealinden vazgeçenlerin cemaat çalışmalarını ve cemaate
gidenleri ağır (hatta hakarete varacak) sözlerle eleştirdiklerini görüyoruz. Bu
insanları, kendi akıllarıyla hareket etmeyen, özgürlükleri bitirilmiş zavallı
tutsaklar gibi görenler, kendi idealsiz hayatlarından bihaber vaziyettedirler.
Bu insanlar bunun adına özgürlük, bağımsızlık diyebilirler ben bunun adına
idealsizlik diyorum.
Evet,
idealimiz Tevhidin hâkimiyetiyle sağlanacak İSLAM MEDENİYETİDİR. Çünkü
yeryüzünde fitnenin kalkması1, adaletin sağlanması2,
erkeklerin kadınların, çocukların ölmemesi3 bu medeniyetin
hâkimiyetiyle mümkündür. Bu idealimizden canımız pahasına vazgeçmeyeceğiz.
İdealist olmayanların ölgün ruhlarının bizi de öldürmesine müsaade etmeyeceğiz.
Birileri, ayetlerle sabit olan, Rabbimizin belirlediği ideallerimize ütopya
diyebilir. Onlar kendileri açısından doğru söylüyorlar, idealist olmayana bütün
hedefler ütopyadır. Ancak idealinin ne olduğunu net anlayan ve kendine değil
Rabbi’ne güvenen bir idealist bilir ki; Allah gerçekleşmeyecek hayal kurdurmaz.
1. Yeryüzünde fitne kalmayıp din,
yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla mücadele edin. (Enfal, 39)
2. Ey iman edenler! Allah için
adaleti ayakta tutun. (Nisa, 135)
3. Size ne oluyor ki Allah yolunda
ve ‘Rabbimiz halkı zalim olan bu şehirden çıkar ve bize katından yardımcılar
gönder’ diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?
(Nisa, 75)