Dünya'nın Üstad Seyyid Kutub’un
ifadesiyle uçurumun kenarına geldiği, bizim müşahadelerimizle ise uçurumdan
yuvarlanmaya başladığı şu çağda bir nesil bekliyoruz. Hem kendini hem dünyayı
değiştirecek bir nesil. İnsanın insanca, onurluca yaşamasını sağlayacak bir
nesil. Ahlakın, adaletin, esasında insaniyetin kalmadığı şu çağda sadece
kendini değil dünyayı değiştirmeye azmedecek bir nesil.
Böyle bir neslin yetişmesi için
yaşanılan dönemin, şartların, ataların durumunun etkisi çok büyük. Sahabe
neslinin yetişmesinde Efendimiz’in varlığı ile beraber tüm bunların etkisi
olmuştur. Arap Yarımadası’nda Bizans’ın, İran’ın sömürgesinden rahatsız olan,
atalarının dini olan ve akla mantığa ters gelen putperestliği, yaşanılan
ahlaksızlıkları sorgulamaya başlayan gençlerin olduğu bir kuşağın dönemiydi
sahabe dönemi... Ve o kuşağın içerisinden çıktı Bizans’ın tağutuna da Arabın
tağutuna da lâ diyen gençler.
Seyyid Kutub Yoldaki İşaretler’in
‘Örnek Kur’an Nesli’ bölümünde der ki: ‘Bir daha öyle bir nesil dünyaya
gelmedi. Evet, tarih boyunca bu nesli temsil eden bireyler bulunmuştur. Ancak,
davet tarihinin ilk döneminde olduğu şekilde, belli bir yerde, bu kadar büyük
bir sayının bir araya geldiği vâki değildir.’ Üstad, bu mühim gerçeği ortaya
koyduktan sonra bunun sebeplerini tespit etmeye çalışır. Özellikle kendisinin
de yaşadığı asrın yani 20. asrın Müslümanlarındaki ciddi eksikliklerin bu
neslin ortaya çıkışına engel olduğunu 3 maddede anlatır. Özetle der ki: O
neslin beslendiği kaynak Kur’an idi, yalnızca Kur’an; onlar Kur’an’ı bilgi ve
kültürlerini geliştirmek için değil amel etmek için okuyorlardı ve onlar İslam’a
girdiklerinde kendilerini eski cahiliye hayatlarından tamamen soyutluyorlardı.
Örnek bir neslin ortaya çıkmama
sebebi olarak Seyyid Kutub’un ortaya koyduğu bu sebepler yaşadığımız şu çağda
da geçerliliğini koruyan mühim sebeplerdir. Ancak 20. asrın son çeyreğinden
günümüze yani 21. asrın ilk çeyreğine kadar geçen 50 yıllık dönemde,
Müslümanların hâlâ böyle bir nesli ortaya çıkaramamasında dönemsel bazı
sebepler de aramak gerek.
Konuyu bu bağlamda
değerlendirirken dünyada şu anda etkili olan son 3 kuşağın durumuna ve
özelliklerine bakmak gerekiyor:
X KUŞAĞI
X kuşağı denilen 1965-1980
doğumlulardan böyle bir nesil ortaya çıkmadı. Bu kuşak gerek ekonomik
bunalımları, gerekse de ciddi siyasi bunalımları görmüş bir kuşak. 60
ihtilalinin tesirini, 1974 ekonomik krizini yaşamış ve 80 ihtilali ve sonrası
siyasal döneme kısmen tanıklık etmiş bir kuşak. Bu durumlardan dolayı
ebeveynleri tarafından sürekli olarak ‘etliye sütlüye karışma’ denilerek, adeta
bir kozanın içerisinde kendi bireysel ve tehlikesiz hayatlarını yaşamaları
öğütlenmiş bir kuşak… Bu kuşağın İslami cenaha mensup gençlerinin bizzat
yaşadığı en mühim olay 28 Şubat darbesi olmuştur. Bu darbede gerek üniversiteli
gençlerin başörtüsü konusundaki dirençsizliği, gerekse de İslamcı siyasilerin
ve onların arkasından giden halkın laik sistemin kararları karşısındaki
dirençsizliği, otoriteye teslimiyeti sağlamıştır. Tüm bu dirençsizlik ve
teslimiyetçiliğin akabinde İslamcı zannedilen ancak oldukça tavizkâr bir parti
doğmuş veya doğurulmuştur. Böyle bir partinin doğumunda en önemli sebep ise; 28
Şubat’la yaşatılan zulümlere karşı tepkisellik oluşmasın, başkaldırı ruhu
uyanmasın ve kitlesel ve gerçek bir İslami hareket ortaya çıkmasın diyedir…
Y KUŞAĞI
1981-2000 doğumlulardan oluşan,
hem 28 Şubat’ı kısmen yaşamış hem de teknolojiyi yakalamış, 3 kuşağın en mühimi
diyebileceğimiz Y kuşağına baktığımızda, özgürlükçü/ bağımsız, otoriteye meydan
okuyan, eğitimli olmak gibi oldukça ideal özellikler karşımıza çıkıyor. Ancak
topluma yön verecek öncü bir neslin ortaya çıkmasını sağlayacak tüm bu
özelliklerin, İslami cenahın Y kuşağında olup olmadığına bakmak ve konuyu ona
göre değerlendirmek gerekiyor. Normalde özgürlükçü olan ve teslimiyetçi
olmayan, otoriteye başkaldıran Y kuşağı, İslami camiada böyle tezahür etmedi.
Bunun en önemli sebebi bu cenahın
Y kuşağı, gençlik yıllarında AKP hükümetini gördü. Dolayısıyla bu dönemde
kamusal alanda İslam’ı yaşama açısından baskı vs. yaşamadılar. Ancak İslami
açıdan büyük bir yozlaşmaya şahit oldular veya birçoğu bizzat bu yozlaşmaya ortak
oldu. Bu durum Y kuşağının temel özelliklerinden olan otoriteye boyun eğmeme
durumunun bu cenahta ortaya çıkmamasına sebep oldu. Tam tersi otoriteyi
kabullenmiş, otoriteye/sisteme angaje olmuş, muhafazakâr, devletçi, elitist,
burjuvazi, davasız bir nesil ortaya çıktı. Ancak bu kuşağın daha genç olanları
klasik Y kuşağından veya arkalarından gelen Z kuşağından etkilendiler ve onun
özelliklerini kısmen de olsa bünyelerine alabildiler. Yani Y kuşağının İslami
cenah gençlerinin bir kısmının, son dönemde siyasilerden, adaletsizlikten,
haramlardan midesi bulanmaya ve otoriteyi reddetmeye başladı. Bu ümit verici
bir gelişmedir…
Birkaç cümleyle de olsa sol
camiada Y kuşağını değerlendirirsek, ‘Gezi olayları’ özelinde bu kuşağın
özelliklerinin, solun en azından bir kesiminde görüldüğünü söyleyebiliriz.
Bunda iktidarda olanların solun politikalarına ters düşen, liberalizmden dahi
uzak, milliyetçi faşizan politikaların tesiri büyük olmuştur. Yani etkiye karşı
tepki durumu ve elbette Y kuşağının bünyesinde de var olan otoriteye
tepkisellik ve bu tepkileri internetten organize ile marjinal, kontrolsüz bir
harekete dönüştürme hali...
Z KUŞAĞI
Ve bu günlerde Z kuşağı yani
2000-2020 arası doğanlar meydana inmeye, seslerini çıkarmaya ve dünyanın
atmosferini etkilemeye başladı. Önümüzdeki çeyrek asırda dünyanın şekil
almasında bu genç kuşak önemli bir rol alacak. Zeki, egosu güçlü, hızlı
düşünen, otoriteye başkaldıran ve hayallerinin arkasından gidebilen bir kuşak…
Z kuşağı X kuşağının bir ferdi
olan bana, epey uzak bir kuşak. Ancak gençlerle konuşmayı sevdiğim için onları
rahatlıkla anlayabiliyorum ve onların
birçok özelliğini kıymetli görüyorum. 19 yaşındaki yeğenime bu kuşağın
özelliklerini sorduğumda ilk söylediği özelliğin (zannediyorum kendisinin de en
çok önem verdiği özellik) kazandığı parayı, yıllarca ödeyip hayatından çalacağı
bir eve yatırmaktansa, dünyayı gezmeye harcamak olarak nitelendirdi. Zannederim
birçoğumuzun gençken içimizden geçeni bu gençler yapacak. Dünyayı gezmek…
Gençlerin bu istekleri elbette turist gibi, avare bir gezme değil, seyyahlığın
oluşturacağı bedevilik ve muhacirlikle, insan ruhunu güçlendirmeye dönük
olmalı. İbn-i Haldun Mukaddime’de ‘medeniyetleri bedeviler kurar’ der. Bugün
orta yaşlı bir insana sorsanız belki de bu düşünceleri ütopya; bu gençleri de
toy gençler olarak nitelendirecektir. Orta yaşlı bir insan olarak şunu
söylüyorum: Gençler haklı. Su gibi geçen zaman o kadar kıymetli ki, bu
zamanımızı neye yatıracağımıza karar vermemiz gerekiyor. 2 tane ömür
verilmemiş. Tek ömrümüzü betona mı harcayacağız; muhacir ruhuyla gezip Allah
yolunda cihad etmeye mi? Tek ömrümüzü kariyer peşinde koşmaya mı harcayacağız;
ilimle, ibadetle ve takva ile O’nun katında derecemizi yükseltmeye mi? Z kuşağı
insanı yükseltenin ünvan değil güçlü bir kalp yani takva ve fıtrî bir hayat
tarzı olduğunu anlayabilecek bir kuşak…
Z kuşağının birçok özelliği
kıymetli... Bu kuşak diktatöryaya açıkça dislike: Beğenmiyorum; istemiyorum;
reddediyorum diyebilen bir kuşak.
Tüm bu ‘öncü nesil’ olmaya
elverişli olma özelliklerinin yanı sıra Z kuşağının bir handikapı var ki o da;
bağımsızlık /özgürlük adı altında her şeyi reddetmek. Bu kuşağa neyi reddetmesi
ve neye teslim olması gerektiği iyi anlatılmalı. Yani Tevhid! Bu kuşakta
Tevhidi anlayacak ruh ve anlayış var. Zihni açık bir kuşak var karşımızda. Kula
kulluğun mantıksızlığını, reddedilmesi gerektiğini ve yalnız Allah’a
kulluğu/teslimiyeti anlayacak bir kuşak…
Bu kuşağın bir diğer handikapı
ise organize çalışamama, örgütlü hareket edememe… Bu durum ‘cemaatleri bitirme projelerine’
prim verecek bir problemdir. Bu gençler enerjilerini, muhalif ruhlarını, İslam
medeniyeti idealine düşman mihraklara harcatmamalılar. Bir kuşakta ne kadar
muhalif ruha sahip olan genç olursa olsun, bunlar bir araya gelmez, bir
eğitimden geçmez ve cemaat halinde hareket etmezlerse, bir nesil yetişmez ve
medeniyet kurulamaz.
Her dönemin öncü neslin
sıfatlarını bünyesinde barındıran fertleri, gençleri olmuştur. Ancak Y ve Z
kuşağındaki başkaldırı ruhu bir neslin yetişmesi için en önemli özelliğin bu
iki nesilde potansiyel olarak var olduğunu gösteriyor… Onlar anne babalarının
mıymıntılığıyla, takiyyeciliğiyle, tavizkârlığıyla, hiçbir şeyin değişmediğini
çok acı bir şekilde anladılar ve dahi anlayacaklar... Zalim otorite bu kuşağın
çocuklarına/ gençlerine hiç acımadı ve büyük kıyımlar yaşattı… Esasında tüm
İslam aleminde çocukların/gençlerin canı çok yandı…
Bu canı yanmış gençler
birileri tarafından yanlış yönlere/işlere sevk edilmek istenecek ve İslam’ın ve
Müslümanların geleceğini imar edecek öncü bir neslin çıkmasına engel
olunacaktır. Müslümanlar bu konuda uyanık olup gençlerine sahip çıkarak kuşak
çatışması değil kuşak dayanışması olsun diye mücadele etmelidirler. Esasında
öncü nesil gibi dünyayı değiştirebilecek bir neslin yükünü bir kuşağa yüklemekten
ve kurtarıcı bir kuşak aramaktan ziyade her kuşak yaşlısıyla, orta yaşlısıyla,
genciyle, ‘Allah’tan başka otorite yoktur’ hakikatini dünya âleme ilan
etmelidir. Çünkü; mutlak otorite olan Allah’ın gasp edilen hakkını gâsıpların
elinden alma vakti gelmiştir; geçmektedir.