Hz İbrahim’in adı anılınca öyle çok şey gelir ki akla.
Öncelikle de yaşadığı büyük ve envai çeşit imtihanlar…
Yaklaşık 200 yıllık hayatında neredeyse her çeşit imtihanı
yaşamış ve Allahcc’’ın izni inayetiyle bu imtihanlardan başarıyla
geçebilmiştir.
Hz. İbrahim denilince akla sabır, tevekkül, teslimiyet,
fedakarlık ve daha nice ulvi meziyet gelir.
Hz Nuh hariç diğer 3 Ulul azm peygamberin atası olan İbrahim(AS),
bu özelliği ile insanlığın kahir ekseriyetini oluşturan semavi din
mensuplarının sevdiği atası konumundadır. Rabbimiz nasıl ki tufan ile ikinci
Adem sayılan Hz. Nuh’u atamız eylemiş, din konusunda da Hz. İbrahimi atamız
eylemiştir. Kuranı Kerim’in birçok yerde ‘atanız İbrahim’ ve ‘milleti İbrahim
(İbrahim’in dini)’ ifadeleriyle dünyadaki 3 büyük dinin mensupları ata- soy
olarak da din olarak da İbrahim(as)’da buluşturmaktadır. Bununla ilgili
Rabbimiz Teala şöyle buyurur:
‘Kul sadekallâhu
fettebi’û millete ibrâhîme hanîfen vemâ kâne mine-l müşrikîn…’
De ki: 'Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah'ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak
İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.' (Ali imran 95)
Rabbimiz Hz. İbrahim’in dininin de
İslam olduğunu bildirerek tüm insanlığı İslam’a davet ederek şöyle buyuruyor:
‘Allah adına gerektiği gibi cihad
edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız
İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda
(Kur'an'da) da sizi 'müslümanlar' olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize
şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye…’ (hac 78)
Hz İbrahim, hem büyük insanlık ailesinin atası olarak hem de
kendi küçük ailesine gösterdiği ihtimamla örnek bir peygamberdir. Onun hayatını
okuyan, bir insanın, ehl-u ıyalinin şirke düşmemesi için, namazı sürekli
kılanlardan olması için, ahirette ailece bağışlananlardan olması için nasıl
mücadele ve dua etmesi gerektiğini anlar.
Genç yaşta peygamberlik verildiğinde, ilk tebliğini, hem
Nemrud’un yanında görevli olan, hem de put satıcısı olan babasına yapıyor.
Evladın ataya tebliği zor işlerdendir ki, her kelimeye her söze dikkat etmek
gerekir. Hz. İbrahim’in Kur’an’da geçen ifadelerinde babasını tevhide davet
ederken gösterdiği ihtimam öyle açıktır ki. "Kitapta İbrahim’i de an.
Çünkü o, sıtkı bütün bir peygamber idi. Bir vakit, babasına şöyle demişti: Babacığım,
işitmez, görmez, sana hiç bir faidesi olmaz şeylere tapıyorsun. Babacığım, bana
muhakkak ki sana gelmeyen bir ilim gelmiştir. O halde bana uy da seni dümdüz bir
yola çıkarayım. Babacığım, sakın şeytana tapma. Çünkü şeytan Rahman’a asi
olmuştur. Babacığım! Doğrusu ben, bu gidişle o Rahmân’dan sana
bir cezanın gelip dokunmasından ve neticede şeytana tam bir dost olmandan
korkuyorum. (Babası) Demişti ki: 'İbrahim, sen
benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek
olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir
yerlere) git.'(İbrahim:) 'Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma
dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır' dedi. 'Sizden ve Allah'tan başka
taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime
dua etmekle mutsuz olmayacağım.'(Meryem-
41/48)
Yüce Peygamberin, eşi ve çocuğunun da
bazı hakikatleri anlaması için gayret ve fedakarlıklar gösterdiğini görüyoruz.
Eşini ve çocuğunu çölün ortasına bıraktığında, onların bu fedakarlıkla çok şey
öğreneceklerini ve yükseleceklerini bilmekteydi: ‘Rabbimiz, gerçekten ben,
çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye
yerleştirdim; Rabbimiz, namazı dosdoğru kılsınlar diye (öyle yaptım),
böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve
onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.(İbrahim 37)
Teslimiyet denilince akla Hz. İbrahim gelir. Ancak sadece o
mu gelir? Elbette hayır; Hz. Hacer, Hz. İsmail de gelir. İbrahim(as)’ın Hz.
Hacer’i bırakırken bir açıklama yapmaması, onu kayıtsız şartsız, açıklamasız
teslimiyete ulaştırmak içindir. ‘İkna edilmişlerle yola çıkılmaz’ diye bir söz
vardır; aynen öyle, açıklamalar yapıldıktan sonra herkes ‘tamam’ diyecektir;
ancak bu kabul geçici süreliğine olacaktır. Çünkü böyle bir insan teslimiyet ve
tevekkül eğitiminden geçememiş, inanma ve emin olma noktasına gelememiştir. Küçücük
bebeğiyle kuş uçmaz kervan geçmez çöllere bırakılan Hz Hacer, tek soru sordu:
Ey İbrahim bunu sana Rabbim mi emrediyor? Hz İbrahim ‘evet’ deyince Hz Hacer: O
halde Allah bizi zayi etmez dedi. Teslimiyeti en güzel hangi cümle anlatıyor
derseniz Hacer’in bu cümlesi derim: O halde Allah bizi zayi etmez.
İbrahim(as)’in kıymetli, gözler aydınlığı oğlu İsmail(as) ise
teslimiyette zirvededir. Rabbi ibrahim’e rüyasında ‘oğlunu kesmesini’ söylediğinde
Hacerin oğlu İsmail: ‘Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi
yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
Anne- baba teslimiyetin zirvesinde olunca evlat da böyle zor
bir konuda böyle tarihi bir cevap verebiliyor. O hem İbrahim’in hem Hacer’in
oğlu… Salâtü selam cümlesinin üzerine olsun.
Hz. İbrahim denilince hem müthiş bir zekâ, hem de aklının
mutmain olmasını isteyen ve karşısındakini aklen de mutmain etmeye çalışan bir
peygamber çıkıyor karşımıza.
Önce kendi aklını çalıştırmış, düşünmüş, Allah’ı arama yolunda
adeta cehdetmiştir. Yıldıza, Aya, Güneşe bakıp kaybolduklarını gördükten sonra
‘kaybolanları sevmem’ demesi ne kadar basit ve net bir şekilde yaratıcının
varlığına götürür insanı. 'Kaybolanları sevmem!’ Ne çok ihtiyacımız var bu
cümleyi anlamaya. Her şeyin eninde sonunda kaybolduğu şu dünyada ‘kaybolanları
sevmem; yani bugün veya yarın kaybolup gidecek olanları kalbime koymam. Tüm
kaybolanlar; taştan ilahlar, etten ilahlar, ideolojiler acizdir; ben Aziz, Hay
Ve Kayyum olan Rabbimi severim, Ona itaat ederim’ diyebilmek, ne diri ve taze
bir imandır. Yine düşünen, kafasını yoran Hz. İbrahim’in ‘dirilişe’ dair soru
sorduğunu görüyoruz: ‘Hani İbrahim: 'Rabbim, bana ölüleri
nasıl dirilttiğini göster' demişti. (Allah ona:) 'İnanmıyor musun?' deyince, 'Hayır
(inandım), ancak kalbim mutmain olsun istiyorum' dedi.
Hz. İbrahim’in bu yönünü insanları hak dine davet ederken de
görüyoruz. Tarih boyunca dillerde dolaşan, Kuran ile de doğruluğu tasdik
edilen, meşhur hadise buna örnektir. Genç bir delikanlı iken puthanedeki tüm
putları baltasıyla kırıp baltayı en büyük putun boynuna astı ve kim yaptı bunu
denildiğinde ‘büyüğüne sorun o söylesin’(Enbiya 63) demişti. Putların acziyeti
ancak bu kadar net ve akılcı anlatılırdı. Yine Nemruta karşı: ‘Allah güneşi
doğudan doğuruyor haydi sen de batıdan doğur’(Bakara:258) diyerek Nemrud’un
şaşırıp kalmasını sağlayan Hz. İbrahim…
İbrahim(as)’a baktığımızda ahlaki açıdan da çok özel bir
insan karşımıza çıkıyor. Nemrud’un dağlar gibi büyük ateşi karşısındaki
sabrını- tevekkülünü anlatmaya kelimeler yeterli olabilir mi?
Cömertlik denilince akla gelen peygamberdir Hz. İbrahim.
Taberi’de geçen rivayete göre, 3 günlük yola adam gönderir, herhangi bir yolcu
varsa gelsin yemek yesin, dinlensin isterdi. Bu durum cömertlikte zirvedir.
Bugünkü insanların anlayacağı bir cömertlik değildir bu. Cömertliği birçok
insan anlatır ama aslında onun ruhundan öyle uzaktır ki. Efendimiz için de
tarif edilen budur: Sanki bitmeyecekmiş gibi veriyordu. Hz İbrahim’in
cömertiğinin tarifi aynen böyledir. Çünkü bu kıymetli peygamberler
bilmektedirler ki Kerim olan Rabbimiz ‘şükrederseniz arttırırım’ buyuruyor…
Rabbimiz Teala buyurur: ‘… Doğrusu İbrahim evvah ve halim
idi’ (Tevbe 114) ‘Evvah’ yani çok âh edip üzülen demek. Hz. İbrahim insanların
hakikati anlamamalarına çok üzülür, onların günahlarından ve kötü
akıbetlerinden dolayı gözyaşı dökermiş. Bugün hem iman etmeyen milyarlar için,
hem de kanları ve gözyaşları sel gibi akan Müslümanlar için İbrahim gibi evvah
olan müslümanlara ihtiyaç var. Maalesef acı veya tatlı herkes kendi hayatını
yaşıyor. Kalbi ince, gözü yaşlı, İbrahim yürekli olmaya çok ihtiyacımız var.
Ümmet olarak hiç olmazsa acılarda buluşabilsek vahdetten bahsetmeye yüzümüz
olur.
Hz. İbrahim deyince akla ciğerden yaptığı dualar gelir. Kuran’da
en çok duası nakledilen peygamberdir Öyle çeşitli konularda dua eder ki, o
dualar Onun hem yaşadığı imtihanları hem de iyilikle dolup taşan yüreğini izhar
eder.
Seksen küsür yaşına kadar çocuğu olmamıştır. Hayırlı bir
evladı olmasını öyle çok ister ki. Bugün çocuğu olmayan veyahut da çocukları
hayırlı olsun isteyen insanlara tavsiye edilen meşhur, güzelim duasını söyler: 'Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz aydınlığı
olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,' (Furkan 74)
Hz Peygamberin gönderilmesi için de özel olarak dua etmiştir.
Bu sebeple Efendimiz(sav) ‘ben atam İbrahim’in duasıyım, kardeşim İsa’nın
müjdesiyim, annemin de rüyasıyım’ buyurur. Kuranda geçen duada Hz. İbrahim(as):
‘Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder,
onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın.
Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin’. Der. Hamdolsun
Atamız İbrahim(as)’ın duası kabul oldu, alemlere rahmet olan Hz. Peygamber(sav)
gönderildi ve hamdolsun bizler de Onun ümmetinden olduk. Salatu selâm hepsinin
üzerine olsun. Rabbim bizi atamız Hz. İbrahim(as) ve Peygamberimiz Hz. Muhammed
Mustafa(sav)’in ahlakıyla ahlaklandırsın.